127

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    92 597Nisa(4)

١٢٧

وَيَسْتَفْتُونَكَ فِىالنِّسَاءِ قُلِ اللّهُ يُفْتيكُمْ فيهِنَّ وَمَا يُتْلى عَلَيْكُمْ فِى الْكِتَابِ فى يَتَامَى النِّسَاءِ الّتى لَاتُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامى بِالْقِسْطِ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّهَ كَانَ بِه عَليمًا

(127) ve yesteftuneke fin nisa’ kulillahü yüftiküm fihinne ve ma yütla aleyküm fil kitabi fi yetamen nisail lati la tü’tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel müstad’afine minel vildani ve en tekumu lil yetama bil kist ve ma tef’alu min hayrin fe innellahe kane bihi alima

senden fetva istiyorlar kadınlar hakkında de ki Allah size fetva veriyor onlar hakkında okunan ayetler var sizin yüzünüze karşı (Allah’ın) kitabından yetim kızlar hakkında onlar ki kendilerine vermediğiniz yazılmış olan miraslarını nikahlamayı istemediğiniz (yetim kızları) mağdur çocuklar hakkında ayağa kaldırmanız (hakkında) yetimleri adaletle hayır namına ne yaparsanız şüphesiz Allah onu hakkıyla bilicidir

1. ve yesteftûneke : senden fetva (bilgi) istiyorlar
2. fî en nisâi : kadınlar hakkında
3. kul : de
4. allâhu : Allah
5. yuftî-kum : size fetva veriyor
6. fî-hinne : onlar hakkında
7. ve mâ : ve şey
8. yutlâ : tilâvet olunan, okunup açıklanan
9. aleykum : size
10. fî el kitâbi : kitapta
11. fî yetâme : yetimler hakkında, konusunda
12. en nisâi : kadınlar
13. elletî : ki onlar
14. lâ tu’tûne-hunne : onlara vermiyorsunuz
15. : şey
16. kutibe : yazıldı, farz kılındı
17. lehunne : onlar, onlara, onlar için
18. ve tergabûne : ve rağbet ediyorsunuz, arzuluyorsunuz, istiyorsunuz
19. en tenkihû-hunne : onları nikâhlamanız
20. ve el mustad’afîne : ve zayıf olanlar, aciz olanlar
21. min el vildâni : çocuklardan
22. ve : ve
23. en tekûmû : ikame etmeniz, hakkıyla, gereği üzere yerine getirmeniz
24. li el yetâmâ : yetimler için, yetimlere
25. bi el kıstı : adalet ile
26. ve mâ : ve şey, ve ne
27. tef’alû : yaparsınız
28. min hayrin : hayırdan, hayır olarak
29. fe : o taktirde
30. inne : muhakkak
31. allâhe : Allah
32. kâne : oldu, …dır
33. bi-hî : onu
34. alîmen : en iyi bilen

وَيَسْتَفْتُونَكَ senden fetva istiyorlarفِي hakkındaالنِّسَاءِkadınlarقُلْ de kiاللَّهُ Allahيُفْتِيكُمْ fetvayı size veriyorفِيهِنَّ onlar hakkındakiوَمَا يُتْلَى okunan vardırعَلَيْكُمْ sizeفِي الْكِتَابِ kitaptaفِي hakkındaيَتَامَى yetimالنِّسَاءِ kızlarاللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ kendilerine vermeyipمَا كُتِبَ yazılmış olanıلَهُنَّ haklarındaوَتَرْغَبُونَ istediğinizأَنْ تَنكِحُوهُنَّ nikahlamakوَالْمُسْتَضْعَفِينَ mustazafمِنْ الْوِلْدَانِ çocuklar hakkındaوَأَنْ تَقُومُوا ve davranmanız hakkındaلِلْيَتَامَى yetimlereبِالْقِسْطِ adaletliوَمَا تَفْعَلُوا her ne yaparsanızمِنْ خَيْرٍ hayırdanفَإِنَّ muhakkak
اللَّهَ Allahكَانَ بِهِ onuعَلِيمًا hakkıyla bilir


SEBEB-İ NÜZUL

Saîd ibn Cubeyr’den rivayete göre o şöyle demiştir: Câhiliye devrinde ka­dınları ve âkil baliğ oluncaya kadar çocukları mirasçı yapmazlardı. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi. Şu’be’den rivayette ise “Yetim di, bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.” denilmektedir.

Saîd ibn Cubeyr’den gelen ikinci bir rivayet biraz daha ayrıntıya giriyor. Şöyle ki: Câhiliye devrinde sadece baliğ olmuş erkekler mirasçı olur, küçük yaşta erkekler ve kadınlarsa mirasçı olmazlardı. Nisâ Süresindeki miras âyeti nazil olunca bu insanlara ağır geldi, “Mal elde etmek için çalışmıyan, malı ko­rumayan çocuk mirasçı oluyor. Kadın da öyle. İkisi de mal için çalışan erkekler gibi mirasçı oluyorlar.” dediler ve gökten bu konuda yeni bir emir gelmesini umarak beklediler. Baktılar ki yeni bir haber gelmiyor “Eğer bu din ve miras hukuku tamamlanmış ise bu size vacip oldu gitti bile.” dediler ama biraz sonra da: “Gidin Rasûhullah’a sorun.” dediler. Gidip Efendimiz (sa)’e sordular da Al­lah Tealâ “Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: “Onlar hakkında fet­vayı size Allah veriyor…” âyetini indirdi.

Yukarda biraz önce (Nisa, 4/3 âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Müslim’de Hz. Aişe’den rivayet edilen bir haberde Urve ibnu’z-Zubeyr, Hz. Aişe’ye “Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamryacağınızdan korkarsa-nız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahla­yın.” (Nisa, 4/3) âyetini sormuş da o şöyle demiştir: Ey kız kardeşimin oğlu o, öyle yetim bir kızdır ki velisinin yanında olup malında velisine ortaktır. Malı ve güzelliği velisinin hoşuna gider de bir başkasının o kıza vereceği kadar mehir vermekten kaçınarak onun mehrinde adaletli davranmadan onunla evlenmek ister. İşte müslümanlar, o kıza verilebilecek en yüksek mehri vererek mehirlerinde adalete riayetle evlenmeleri dışında onları nikâhlamaktan men’edildiler ve onlar dışında hoşlarına giden kadınlarla evlenmekle emrolundular.

Sonra insanlar bu âyet-i kerimenin inmesinden sonra yine Hz. Peygamber (sa)’den kadınlar hakkında fetva istemeye devam ettiler de Allah Tealâ “Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: “Onlar hakkında fetvayı size Allah veri­yor: Kendilerine yazılmış olanı vermediğiniz ve nikâhlamayı istemediğiniz ye­tim kızlar hakkında, mağdur çocuklar hakkında ve yetimlere insafla bakmanız hakkında kitabda sizlere okunup duran âyetler var…” âyetini indirdi. Bu âyetteki “kitabda sizlere okunup duran âyetler” Allah Tealâ’nıri “Eğer yetim kızlar hak­kında adaletli davranamıyacağınızdan korkarsanız, sizin için helâl olan kadınlar­dan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın.” buyurduğu ilk âyettir. Allah Tealâ’nın diğer âyetteki “nikâhlamayı istemediğiniz yetim kızlar.” kavlindeki istememezlik sizden birinin koruması altındaki yetim kızın malının az olması ve kendince yeteri kadar güzel bulmaması halinde onu nikahlamak istememesidir. Yetim kızların velilerinin malı ve güzelliği az olan yetim kızları nikâhlamaktakî isteksizlikleri sebebiyle, malı ve güzelliği sebebiyle nikahlamak istedikleri ye­tim  kızlarını  adalete  riayet  etmeleri  şartıyla olanı  dışında nikâhlamaktan men’edildiler.

Yine Hz. Aişe’den gelen bir rivayette o, durumu müşahhas hale getirerek şöyle demiştir: Bir adamın yanında yetim bir kız vardı. Bu kızın bir hurma bahçesi vardı ve o adam o kızdan eş olarak bir beklediği yokken sırf o bahçesi için onu nikahladı da onun hakkında “Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamıyacağınızdan korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın.” (Nisa, 4/3) âyet-i kerimesi nazil oldu. Yine Hz. Aişe der ki: Bu âyet-i kerimenin nüzulünden sonra insanlar kadınlar hakkında fetva istemeye ve sorularına devam ettiler de Allah Tealâ “Senden kadınlar hakkında fetva isterler…” âyetini indirdi. Buhârî’de yine Aişe’den gelen başka bir rivayet şöyledir: Bu o adamdır ki yanında hem velisi, hem varisi olduğu yetim bir kız vardır. Kız onun elindeki bir hurma salkımına (veya hurma bahçesine) varıncaya kadar ortaktır. Başka biriyle evlendirip de evlendirdiği kişinin, o yetim kızın ortak olduğu şey­lere ortak olmasını istemediğinden o yetim kızı bir başkasıyla evlendirmek is­temez, onu nikâhtan alakor. İşte bu kimse hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu.

Süddî’den rivayette ise bu konuda fetva isteyen ve Efendimizde gelip ko­nuyu soran Câbir ibn Abdullah’tır. O şöyle anlatıyor: Ansar’dan (sonra Süleym oğullarından) Câbir ibn Abdullah’ın gözleri kör ve çirkin bir amca kızı vardı. Babasından ona çok mal miras kalmıştı. Câbir onu kendine nikahlamak istemi­yor, evlendireceği kocası malı alıp götürecek korkusuyla bir başkasına da nikah­lamıyordu. Gelip Hz. Peygamber (sa)’e bu durumu sordu. Başka İnsanların da yanında Câbir’de olduğu gibi yetim kızlar vardı. Onlar da Câbir’in sorusunun cevabını merakla bekliyorlardı. Câbir: “Ey Allah’ın elçisi, kız çocuğu hem kör, hem çirkin olduğunda yine de vâris olur mu?” diye sordu. Efendimiz (sa): “Evet.” buyurdu ve Allah Tealâ da onlar hakkında bu âyet-i kerimeyi indirdi.

Hz. Aişe’den gelen başka bir rivayete göre de câhiliye halkı kadınlara mehirlerinî vermez, kadının mehrine kadının ailesi (velileri) el koyarmış. “Ka­dınlara mehirlerini bağış olarak verin.” (Nisa, 4/4) âyeti nazil olduğunda Al­lah’ın Rasûlü (sa)’ne bu durumu sordular da bu âyet-i kerime nazil oldu.

Saîd ibn Cubeyr’den de farklı bir sebep rivayeti vardır: Bir adamın yaşlı bir karısı vardı. Bu karısından çocukları da olmuştu. Yaşlanan bu hanımını boşamak istedi. Kadın: “Bunu yapma, beni boşama; bırak çocuklarımın işleriyle meşgul olayım.Bana ayda bir, eğer arzu edersen birden fazla gel yeter.” dedi. Adam: “Eğer bu sana uygun ise ben de bu çözümü arzu ederim.” deyip Hz. Peygamber (sa)’e geldi ve durumunu anlattı. Hz. Peygamber (sa): “Allah, senin söylediğini işitmiştir, dilerse sana bir cevap indirir.” buyurdu da bu âyet-i kerime nazil oldu.  Râzî bu nüzul sebebini bundan sonraki âyetin iniş sebebi olarak vermektedir  ki herhalde uygun olan da budur.