١٠
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّى
(10) feente ‘anhu telehha
Sen onunla meşgul olmuyordun
1. | fe | : oysa |
2. | ente | : sen |
3. | an-hu | : ondan (onunla) |
4. | telehhâ | : aldırış etmiyorsun, ilgilenmiyorsun |
فَأَنْتَ sen عَنْهُ تَلَهَّىona aldırış etmeden oyalanıyorsun
AÇIKLAMA
“Yüzünü ekşitip çevirdi, kendisine o âma geldi diye” Peygamber (s.a.) âma ona geldi ve sözünü kesti diye yüzünü buruşturdu ve yüz çevirdi. O şahıs Abdullah b. Ümmi Mektûm’dur. Rasulullah (s.a.), İbni Ümmi Mektûm’un sözünü kesmesini hoş karşılamayarak ve ondan yüz çevirince ayet indi. İbni Ümmi Mektûm, Peygamber (s.a.)’in meşguliyetini bilemediği için mazur sayılmıştır.
“(Onun halini) sana hangi şey bildirdi. Belki o, temizlenecekti. Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti”, Ey Muhammed! Sana bildiren, öğreten nedir, belki de âma senden öğrendikleri ile amel-i salihe yönelecek, günahlardan temizlenecekti ya da öğrendiklerinden öğüt alıp hatırlayacak öğüt ona fayda verecekti.
Buradan anlaşılıyor ki: Âmânın dışında, Müşriklerden arınması ve hatırlatılması için ilgilenilenlerin hidayetlerinden umut yoktu. Burada Allah Tealâ İbni Ümmi Mektûm’u yüceltmektedir.
Peygamber (s.a.)’in bu uygulaması ihtiyat ve daha uygun olanın terki mesabesindedir. Asla bir günah değildir. Uygulama, İslâm dininde sorumluluğun kaldırıldığı sevme, kızma, gülme, ağlama gibi insan mizacına bağlı bir durumdan kaynaklandığı için peygamberlerin ismeti (günahlardan uzak oluşları) ile de ters düşmez.
Bu itab daha sonra açık bir şekilde dile getiriliyor:
1- “Ama kendisini müstağni gören adam (yok mu?) işte sen onu karşına alıyorsun” O malı, serveti ve gücü ile sendeki Kur’an bilgisinden ve ilâhi hidayetten, iman ve ilimden kendisini uzak görene yüzünü ve sözünü çeviriyorsun. O ise sana ihtiyacı olmadığını hissettiriyor.
2- “Ama sana koşarak gelen kimse, o (Allah’tan) korkan bir (adam) olduğu halde, sen kendisini bırakıp da oyalanırsın.” Allah’tan korkarak sana hidayeti ve hayra irşadı talep için, Allah’ın öğütleri ile öğütlenmek için geleni ise görmezlikten geliyor, onunla meşgul olmuyorsun, ilgilenmiyorsun.
Bunun için Allah Tealâ Peygamber (s.a)’i uyararak kimisine özel muamele yapmamasını, aksine ünlü olanla garibi, zenginle fakiri, efendiyle köleyi, erkekle kadını, küçükle büyüğü eşit tutmasını emretti. Allah dilediğini sırat-ı müstakime hidayet eder.