24

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    103 17334 Hacc(22)

٢٤

وَهُدُوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا اِلى صِرَاطِ الْحَميدِ

(24) ve hüdu ilet tayyibi minel kavli ve hüdu ila siratil hamid
onlar hidayet edilmişlerdir sözün en güzeline ve onlar hidayet edilmişlerdir hamd övgü yoluna

1. ve hudû : ve hidayet edildiler (yöneltildiler, ulaştırıldılar)
2. ilâ et tayyibî : temize, iyiye, güzele
3. min el kavli : sözden (sözün)
4. ve hudû : ve hidayet edildiler (yöneltildiler, ulaştırıldılar)
5. ilâ sırât el hamîdi : hamid olan yola


AÇIKLAMA

Allah Tealâ, dini, zatı ve sıfatları hakkında münakaşa eden iki tarafın tartışmalarını haber vererek şöyle buyurmaktadır:

“İşte bu iki gurup Rableri hakkında münakaşa eden (mümin-kâfir) iki hasım guruptur.” Yani beyanları daha önce geçen çeşitli din ve inanç mensupları birbirinden ayrı özelliklere sahip iki ana gurupturlar:

– Müminler gurubu,

– Daha önce geçen çeşitli dinlere tabi olan kâfirler gurubu.

Bunlar Rableri hakkında ve Onun dini hususunda mücadele ve münakaşa ettiler. Her biri kendisinin hak yol üzerinde olduğuna ve hasmının batıl üzerin­de olduğuna inanıyor, gayretini, davranışını ve düşüncesini bu temel üzerine kuruyordu.

Gerçek şudur ki bu iki gurubun sonu gayet açıktır. Birinci gurup olan kâfirlerin cezası şudur: “İnkâr edenlere ateşten elbiseler biçilir.” Kâfirleri cehennem ateşi kıskıvrak kuşatır. Burada azabın şiddetine ve bunların durumlarının basitliğine işaret olmak üzere, elbisenin sahibini kuşatması gibi kendilerini kuşatan cehennem ateşinden elbiseler biçilmiş olması misali verilmektedir.

Nitekim Cenab-ı Hak başka yerlerde de şöyle buyurur: “Onlara cehennem­de ateşten yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır.” (A’raf, 7/41); “Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş kaplar.” (İbrahim, 14/50).

“Başlarının üstünden kaynar sular dökülür. Bununla karınlarında olanlar ve derileri eritilir.” Yani başlarından aşağıya karınlarındaki bağırsakları erite­cek, derilerini kızartacak derecede kaynamış su dökülür; bu su içlerini dışlarını yakar.

İbni Cerir, Tirmizî, Ebî Hatim ve Abd b. Humeyd, Ebu Hureyre’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler. “Kaynar su başlarının üzerine dökülür. Beyine sirayet eder. Nihayet karın boşluğuna varır. Karındaki organları siler süpürür. Sonunda ayaklarına varır. İşte eritme budur. Sonra vücut eski haline döndürülür.”

“Ayrıca onlar için demirden topuzlar vardır.” Yani demirden tokmaklar ve­ya kırbaçlar vardır. Bunlarla onların yüzlerine, başlarına, azalarına ve vücut­larına vurulur.

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Said el-Hudrî’den (r.a.) Peygamberimiz’in (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Eğer bir dağa bu demir topuzlardan biriyle vurulsa dağ paramparça olur, sonra tekrar eski haline dönerdi. Eğer cehennem irinlerinden bir kova dünyaya dökülse bütün dünya ehlini pis koku kaplardı.”

“Onlar ne zaman cehennem azabının sıkıntısından çıkmak isteseler…” Azabın ve üzüntünün şiddetli olması sebebiyle cehennemden kaçmak istediklerin­de tekrar eski hallerine döndürülürler ve onlara: “Yakıcı azabı, bu cehennemin yakıcı azabını tadın!” denilir.

Fudayl b. İyad diyor ki: Allah’a yemin ederim ki oradan çıkmayı bile düşünemezler. Çünkü ayakları zincirli, elleri bağlıdır. Fakat alev onları kaldırır, tokmaklar da tekrar yerlerine döndürür.

“Yakıcı azabı tadın bakalım!” ifadesinin manası “Onlara: Dünyada yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın! denir.” (Secde, 32/20) ayetinde de oldu­ğu gibi şudur: Onlar hem sözle hem amelî olarak azab edilerek horlanırlar.

Kâfirlerin kötü durumları ve içinde bulundukları azap, işkence, yakıcı ateş ve zincirler beyan edildikten sonra Allah Tealâ cennetliklerin güzelliğini anlatarak şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah iman edip salih ameller işleyenleri…” yani ibadet ve taatte bulunanları, münkerlerden kaçınanları ağaçlarının, köşklerinin altından, yanlarından ırmaklar akan yüksek cennetlere koyar, onları istedikleri makamlara yükseltir.

“Onlar orada altın bilezikler ve inciler takınırlar.” Yani onların takınacakları takılar ellerindeki altın bilezikler olacak yahut incilerle süslenmiş altın bilezikler olacaktır. İnciler verilir, bu incilerle başlarını, alınlarını süslerler.

Nitekim Peygamberimiz (s.a.) Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte: “Müminin takısı abdest suyunun ulaştığı yere kadardır.” buyur­muştur.

“Oradaki elbiseleri de ipektendir.” Yani cehennemlikler kendileri için biçilen -ateşten- elbiseleri giyerken cennetlikler de dünyada erkeklere giyilmesi haram olan ipek elbiseleri giyerler. Bunu bir başka ayet te’kid etmektedir: “Onların oradaki elbiseleri ipektir.” (Fatır, 35/33).

“Onlar sözlerin güzeline irşad edilmişlerdir.” Yani güzel söze eriştirilmişlerdir. Bu da kelime-i tevhiddir. Yahut cennete girerken söyleyecekleri: “Bize verdiği vaadinde duran ve bizi bu yere varis kılan Allah’a hamdolsun. Cennette istediğimiz yeri yurt edinebiliyoruz. İyi amellerde bulunanların mükâfatı ne gü­zelmiş! ” (Zümer, 39/74). şeklindeki sözleridir. Yahut meleklerin kendilerine selâm vermeleridir. Bu da başlarına vurulan, azarlanan ve kendilerine “Yakıcı azabı tadın” denilen cehennemliklere karşı cennetliklere yapılan bir ikramdır.

“Onlar sonsuz hamde lâyık olan Allah’ın yoluna eriştirilmişlerdir.” Yani övülen yola yahut verdiği nimetler ve lütuflarına karşılık Rablerine şükrede­cekleri yere, yahut süsleriyle ve davranışlarıyla Rablerini razı kılacak güzel bir çizgiye irşad edilmişlerdir. Daha doğru mana şudur: Bizzat övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna, yahut neticesi övgüye lâyık olan cennet yoluna eriştirilmişlerdir