66

٦٦

فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَابَيْنَ يَدَيْهَا وَمَاخَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقينَ

(66) Fe cealnaha nekalel li ma beyne yedeyha ve ma halfeha ve mev’izatel lil müttekiyn
bunu ceza olarak verdik onlarla beraber olanlar için ve sonra gelenler için ve takva sahipleri içinde bir ibretti

1. fe : artık, böylece
2. cealnâ-hâ : biz onu kıldık
3. nekâlen : nakledilecek olay, ibret
4. li mâ : şey(ler) için, kimseler için
5. beyne : arasında
6. yedey-hâ (beyne yedeyha) : onun elleri (onun önündeki)
7. ve mâ : ve şey(ler), kimseler
8. halfe-hâ : onun arkasında
9. ve mev’ızaten : ve vaaz, öğüt, nasihat
10. li el muttakîne : takva sahipleri için

فَجَعَلْنَاهَاonu kıldıkنَكَالًاibret verici bir ceza لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَاöncekileriوَمَا خَلْفَهَاve sonrakileri için وَمَوْعِظَةًbir öğüt kıldıkلِلْمُتَّقِينَmuttakiler için


AÇIKLAMA

Ey İsrailoğulları Geçmişteki atalarınızdan Tevrat’ta bulunan hükümler gereğince amel etmelerine dair söz aldığımız zamanı hatırlayınız. Onlar bunu kabul etmemiş, sonunda Yüce Allah onları korkutmak üzere Tûr’u tepelerine kaldırmış ve onlara Tevrat’ın içinde bulunan hükümlere tam bir ciddiyetle, iç­ten gelen bir gayret ve ısrar ile uymalarını emretmişti. Yine sizler Tevrat’ta bu­lunan hükümleri hatırlayınız ve orada bulunan hükümler gereğince amel edi­niz. Tevrat’ın anlamları üzerinde düşününüz ki, takva sahiplerinden olasınız. Çünkü ilim amele götürür. Amel ise nefsin derinliklerine ilmi yerleştirir ve Al­lah’ın gözetimi altında bulunmayı bir tabiat haline getirir. Bunun sonucunda da insanı masiyetlerden koruyan bir takva ortaya çıkar. Bu takva bayağı ve adi işlerle uğraşmaktan müslümanı korur ve Rabbın katında niyaza kavuşturur. Nitekim Yüce Allah: “Ve güzel akıbet takvanındır.” (Tâ-Hâ, 20/132) diye buyur­muştur.

Siz bu emirleri bir süreye kadar kabul ettiniz. Fakat daha sonra itaatten yüz çevirdiniz. Eğer Allah’ın size rahmeti, lütfü ve size mühlet vermesi söz ko­nusu olmasaydı, çünkü hak ettiğiniz cezayı acilen vermemişti. Dünya ve ahiret mutluluğunu kaybedenlerden, zarara uğramış, helak edilmişlerden olurdunuz.

Gerçekten sizler cumartesi günü balık avlamak suretiyle sınırı aşan ataları­nızın durumunu biliyorsunuz. O gün sadece ibadete ayrıldığından dolayı avlan­mak haramdı. Musa (a.s.) o günde iş yapmalarını onlara yasak kılmış ve Rablerine itaat etmelerini farz, haftanın diğer günlerinde de çalışmayı mubah kılmıştı.

Bu yasağı çiğneyenlerin cezası ise hayvan mertebesine inmek olmuştu. Akılsız, idraksiz, düşüncesiz, hevâları doğrultusunda serserice dolaşan, gelişi ­güzel arzularının mahkûmu maymunlar ve isteklerinin emrinde hareket eden domuzlar gibi yaşadılar. Açıktan açığa münkerleri işlediler, insanî erdemlerden uzak kaldılar. O kadar ki insanlar dahi onları hakir gördü ve onları kendileriy­le birlikte oturup kalkmaya, ilişkilerde bulunmaya lâyık ve ehil görmedi.

Onların aşağılık maymunlara dönüştürülmelerinin anlamı hayırdan uzak, zelil ve hakir kılınmalarıdır. Mücâhid der ki: Onlar maymunlar kılığına sokulma­dılar. Suretleri değiştirilmedi, kalpleri değiştirildi ve kalpleri hiç bir öğüt kabul etmez ve hiç bir yasağı kavramaz oldu. Bu, Yüce Allah’ın onlara verdiği bir misal­dir. Nitekim Yüce Allah’ın şu buyruğunda da koca koca kitaplar yüklenmiş eşek misaline benzetilmişlerdir: “Kendilerine Tevrat öğretilip de sonra onu uygulamayanların hali, koca koca kitaplar taşıyan eşeğin hali gibidir.” (Cuma, 62/5).

Ancak müfessirlerin çoğunluğunun görüşüne göre masiyetleri sebebiyle suretleri de meshedilmiş (değiştirilmiş) ve maymun suretine dönüşmüştür. Ka-tâde der ki: Gençleri maymun, yaşlıları da domuz oldu. Aralarından yalnızca bu yasağın çiğnenmesinden vazgeçilmesini isteyenler ve bu doğrultuda telkin­de bulunanlar kurtuldu, diğerleri ise helak oldular.

Meshedilerek sureti değiştirilenlerin soyu olmaz; yemez, içmez ve üç gün­den fazla yaşamazlardı. İşte bu şekilde Yüce Allah, dilediği kimseye dilediğini yapar ve dilediği şekle dönüştürür.Bu ayet-i kerimenin benzeri diğer ayet de Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Onların bir kısmını maymunlar ve domuzlar suretine soktuk ve onlar tağûta taptılar.” (Mâide: 5/60).

İbni Kesîr der ki: Doğrusu, bu mesh’in hem manevî hem şeklî olduğudur. Yüce Allah en iyisini bilendir.Durum her ne olursa olsun, şanı Yüce Allah İsrailoğullarını türü her ne ise mesh ile cezalandırdı. Bu ise Allah’a itaatin dışına çıkan her fâsıkın cezası­dır. Bunu bilen de benzeri işlerden sakınsın diye bir ibrettir. Yani Allah’ın sı­nırlarını aşmaktan vazgeçsin diyedir. Aynı zamanda böyle bir ceza, takva sa­hipleri için de öğüttür. Çünkü gerçek takva sahibi kimse, böyle bir cezadan öğüt alır ve Allah’ın sınırlarına yaklaşmaz, uzak durur: “İşte bunlar Allah’ın sı­nırlarıdır, onlara yaklaşmayınız.” (Bakara, 2/187). O bakımdan ey Kur’an’ın nüzulü çağında yaşayan Yahudiler! Geçmişlerinizin başına gelenlerden öğüt al­manız gerekir. Size yakışan budur.