14

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    49 20386Kasas(28)

١٤

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوى اتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنينَ

(14) ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahü hukmev ve ilma ve kezalike neczil muhsinin
Vaktaki musa, buluğa ulaşınca biz ona verdik hüküm ve ilim işte biz böyle mükafatlandırırız iyilik edenleri

1. ve lemmâ : ve olduğu zaman
2. belega : erişti, ulaştı
3. eşudde-hu : onun erginlik çağı, bulûğ çağı
4. vestevâ : ve kemâle erdi
5. âteynâ-hu : ona verdik
6. hukmen : hüküm
7. ve ilmen : ve ilim
8. ve kezâlike : ve işte böyle
9. neczî : mükâfatlandırırız
10. el muhsinîne : muhsinler


AÇIKLAMA

Cenab-ı Hakkın: “Biz ezilenlere lütufta bulunalım istiyorduk.” ayetiyle Allah’ın İsrailoğulları’nı Firavun’un işkencesinden kurtarmak suretiyle onla­ra lütufta bulunduğunu beyan ettikten sonra; Allah Tealâ onlara verdiği ilk nimetlerini zikrederek başladı ve şöyle buyurdu:

“Biz Musa’nın annesine şöyle vahyettik: Çocuğu emzir…” Yani Musa’nın annesine düşmandan gizlemesi mümkün olduğu kadar gizlice yavrusunu emzirmesini ilham ettik. Bunun üzerine -denildiği gibi- yavrusunu üç ay ya da dört ay emzirdi.

“Başına bir şey gelmesinden korkunca da onu hemen suya bırak. Sakın korkma ve üzülme.” dedik. Yani -yavrunun sesini komşulardan birinin duy­ması sebebiyle öldürülmesinden korktuğunda çocuğu Nil nehrine at. Fakat o durumda boğulacağından, kaybolacağından ya da dünyaya yeni gelen çocuk­ları araştıran Firavun’un bazı casuslarının eline düşeceğinden ve bu gibi korkulu durumlardan dolayı korkma. Ondan ayrılacağından dolayı üzülme, dedik.

Böylece Hak Tealâ annesinin korkularından dolayı ve çocuğunu denize atmasından sonraki yeni vesveselerinden dolayı annesine güven ve kalbine sükûnet vermek suretiyle onu mutmain kıldı. Zira Allah’ın yardımı ve göze­timi hamileliğin başlangıcından itibaren ve çocukluk döneminde bütün nebi­lerini ve rasullerini kuşatmaktadır.

Musa’nın annesinin evi Nil kıyısında idi. Bir sandık yaptırdı, onun içine beşik koydu. Bir gün korktuğu kimseler evine girince gidip çocuğunu sandı­ğa koydu ve onu Nil’e attı. Su sandığı üzerinde taşıyıp Firavun’un sarayına kadar götürdü. Bu yavruyu Firavun’un cariyeleri aldılar ve Firavun’un hanı­mı Asiye bt. Müzahim’e götürdüler. Asiye onu görünce Allah onun kalbine bu yavrunun sevgisini düşürdü. Asiye onun hayatta kalmasını tercih etti. Firavun’u ikna etti ve nihayet Firavun bu yavrunun sarayda kalmasına razı ola­rak onu hanımına bıraktı.

“Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” Ya­ni senin onu emzirmen için onu sana döndüreceğiz ve onu Mısır ve Şam hal­kına gönderilen bir peygamber kılacağız.

Bu tek ayet iki emir, iki nehiy, iki haber ve iki müjdeyi bir arada topla­maktadır:

İki emir: Çocuğu emzir ve çocuğu denize at, emirleridir.

İki nehiy: Korkma ve üzülme, nehiyleridir.

İki haber: Onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.

İki müjde: Bu iki haber muhtevasındadır. Bu da Musa’yı (küçük yavru­yu) geri döndürme ve peygamberlerden kılma müjdeleridir.

“Firavun ailesi ileride kendilerine düşman ve üzüntü sebebi olacak yav­ruyu aldı.” Firavun halkı sonunda dinlerine aykırı davranarak, onlarla mü­cadele ederek kendilerine düşman olacak ve onların boğulmasıyla ve mülkle­rinin ortadan kaldırılmasıyla onları üzüntüye düşürecek çocuğu aldılar.

Halbuki onlar bu yavruyu almakla kesinlikle bu amacı murad etmedi­ler. Fakat Allah onların helakini ellerinin işlediği ameller sebebiyle kıldı. Onların neticede üzülmelerine sebep olacak ve mülklerinin yok olması şeklinde bekledikleri sonucun gerçekleşmesine sebep olacak bu yavruyu aldılar ve onu yetiştirdiler.

Razî diyor ki: Bu hususta doğrusu Keşşaf tefsirinin sahibinin zikrettiği görüştür: Bu da “liyekûne” kelimesindeki “lâm” hakikat olmayıp mecaz yo­luyla kullanılan lâm-ı ta’lîldir. Çünkü bir şeyin maksadı ve gayesi varacağı noktadır. Bu lamı bir şeyin varacağı hususta teşbih yoluyla kullanmışlardır. Çünkü onun düşman edinilmesi Firavun’un adamlarının onu almasının se­bebi değildir. Fakat bu sevgi ve sahip çıkma, fiile götüren sebeb, fiilin kendi­si için işlendiği gayeye benzetilmiştir. Tıpkı arslanın cesur adam için istiare edilmesi gibi.

Bunun sebebi Firavun ve halkının Hz. Musa eliyle helak olmalarıdır. Cenab-ı Hak bunun için şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu insanlardı.” Onlar gerçek­ten günahkâr ve suçlu kimselerdi. Allah da düşmanları olan ve helak olma­larının sebebi olan Musa’yı onların elinde yetiştirmek sebebiyle onları ceza­landırdı. Çünkü onlar her şeyde hatalıdırlar. Onların kendi düşmanlarını terbiye etme hususunda hata etmiş olmaları onların yeni bir tavırları değil­dir.

Hasan-ı Basrî diyor ki: Onlar bu yavrunun -Musa’nın- kendilerinin mülklerini gidereceğinin, yok edeceğinin hiç farkında değildirler.

Müfessirlerin çoğunluğu ise şöyle dediler: Bunun manası şudur: Onlar üzerinde bulundukları küfür ve zulüm sebebiyle günahkâr ve suçlu idiler. Allah Tealâ da düşmanları ve helak olmalarına sebep olacak yavruyu (Mu­sa’yı) onların elleriyle terbiye etti.

Küçük yavrunun (Musa’nın) öldürülmemesinin sebebi ise Firavun’un hanımının ona şefaatte bulunmasıdır. Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

“Firavun’un hanımı: Bu yavru benim için de senin için de göz nurudur. Onu öldürmeyin, dedi.” Yani bu çocuk bizim için göz nuru yani teselli kayna­ğı olur, gözleriniz onunla aydınlanır, gönülleriniz onunla ferahlanır, bundan dolayı onu öldürmeyin, dedi. Zira Allah Tealâ ona Musa’nın sevgisini ihsan etmişti. Onu gören herkes onu seviyordu.

Nitekim Cenab-ı Hak bir başka ayette şöyle buyurmaktadır: “Hani bir zaman biz annene önemli hususlar ilham etmiştik. Ona şöyle demiştik: Mu­sa’yı sandığa koy, Nil nehrine bırak da nehir onu kıyıya vursun. Onu benim de onun da düşmanı olan biri alsın. Seni sevimli kıldım ki muhafazam altın­da yetişesin. ” (Tâ-Hâ, 20/38-39).

Bu yavru sevinç, huzur ve teselli kaynağı olduğu gibi faydalı da olabilir: “Belki bize faydalı olur ya da evlât ediniriz, dedi. Onlar işin farkında değil­lerdi. ” Belki de bu yavru kendisinde gördüğüm bereket kanaati ve soyluluk alâmetleri sebebiyle faydalı ve hayırlı olabilir. Ya da taşıdığı fizikî güzellik ve alımlılık sebebiyle onu evlât ediniriz, dedi. Firavun’un bu hanımından evlâdı yoktu. Allah da o hanıma bu yavru vesilesiyle hidayet verip bu yavru sebe­biyle onu cennette yerleştirerek ümidini gerçekleştirdi. Fakat Firavun ve kavmi helak olmalarının o yavru sebebiyle ve onun elinde olacağının farkın­da bile değillerdi. Allah’ın onun elinde hikmet, hüccet ve peygamberlik muci­zesi ortaya koyacağını ve bunun onların Hz. Musa’yı yalanlamalarına sebep olup helak olmalarına götüreceğini bilmiyorlardı. Görünen ve görünmeyenle­ri bilen sadece Allah Tealâ’dır. O peygamberlerine yardım eder, dinini teyit eder, düşmanlarını perişan eder ve bu durum mümin ve kâfir için ibret ve öğüt olur.

Firavunun hanımı Asiye’yi ferahlık kaplarken vesvese ve endişeler de annesinin kalbine elem veriyordu. Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

“Musa’nın annesinin gönlünde (evlâdından başka) hiçbir şey kalmadı. Eğer müminlerden olması için kalbine güç vermeseydik, nerdeyse Musa’nın kendi çocuğu olduğunu açığa vuracaktı.”

Yani çocuğu denizde kaybolunca Musa’nın annesinin gönlü Musa’dan başka bütün dünya meşgalelerinden kopmuştu. Musa’nın Firavun’un eline düştüğünü duyunca aklı başından gitti, kendisine korku ve endişe hakim ol­du. Eğer Allah’ın kendisine evlâdını geri döndüreceği şeklinde verdiği vaade güvenip bunu tasdik edenlerden olması için Allah ona sabır ve sebat verme­seydi üzüntüsünün ve derdinin şiddetinden nerdeyse oğlunun gittiğini açık­layacak ve o yavrunun kendi yavrusu olduğunu bildirecekti: “Biz onu sana geri döndürüceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” denilmiştir.

Kısaca: Allah onun kalbine sebat ve sabır vermeseydi Musa’nın annesi durumunu açığa vuracak, sırrını açıklayacak, annelik sevgisi ve şefkatiyle bu yavrunun kendi çocuğu olduğunu belirtecekti. Allah ona çocuğunun habe­rini Musa’nın kızkardeşi vasıtasıyla araştırmasını ilham etti.

“Annesi Musa’nın kızkardeşine: “Onu takip et” dedi. O da Musa’yı uzak­tan gözetledi. Firavun ve adamları işin farkında değillerdi.”

Musa’nın annesi kendisine söylenen sözün manasını gayet iyi anlayan büyük kızına “Bu yavrunun izini takip et. Haberini öğren. Şehrin her tara­fında onun durumunu araştır.” dedi. Kız bunun için çıktı. Allah da ona çocu­ğun Firavun’un evinde olduğunu gösterdi. Kızkardeşi küçük yavru Musa’yı uzaktan gördü. Onlar bu kızın çocuğu izlediğini, onun durumunu araştırdığı­nı ve onun kızkardeşi olduğunu hissetmemişlerdi.

Allah’ın yardımı ile Musa’yı takip ediyor ve kader onu annesinin beşiğine dönmeye sevkediyordu. Allah Tealâ bu durumu şöyle beyan etmektedir:

“Biz Musa’nın daha önce başka sütanneleri emmesine engel olmuştuk. Bunun üzerine Musa’nın kızkardeşi: Sizin için ona bakıp yetiştirecek ve şef­katle davranacak bir aile göstereyim mi? dedi.” Yani Musa’nın Allah katında­ki değeri ve Allah’ın onu annesinden başka birinden süt emmekten koruması sebebiyle biz Musa’nın kızkardeşinin onların yanına gelmeden, Musa’nın annesine geri verilmeden önce, annesinin memesinden başka bir memeyi em­mesine mani olmuştuk.

Ayette geçen “haram kılmıştık.” ifadesi engel olmuştuk manasında isti­aredir. Zira bir şey bir kimseye haram kılınmışsa ona engel olunmuştur de­mektir.

Musa’nın kızkardeşi onların çocuğun emzirilmesine önem verdiklerini ama çaresiz kaldıklarını görünce: “Bu yavruya bakıp onu emzirecek ve terbi­ye edecek, onu koruyup ona iyilikle davranacak, onunla ilgilenip koruyacak bir aileyi size göstereyim mi?” dedi.

İbni Abbas diyor ki: Musa’nın kızkardeşi bunu söyleyince onu aldılar ve hakkında şüpheye düştüler. Ona şöyle dediler:

– O ailenin bu yavruya iyilikle davranacağını ve ona şefkat göstereceğini nereden biliyorsun? Kız:

– Ona iyilikle davranmaları ve şefkat etmelerinin sebebi kralı sevin­dirmek ve onun ödülünü almak arzularıdır, dedi.

Kız bunu söyleyip de onların eziyetinden kurtulunca birlikte dediği eve gittiler. Yavruyu annesine verdiler. Annesi çocuğuna memesini verdi. Yavru hemen memeyi aldı.

Firavun’un adamları buna çok sevindiler ve müjdeci hemen kralın hanı­mına gitti. Kralın hanımı Musa’nın annesini çağırttı. Ona iyilikte bulundu. Bol ödül verdi. Onun gerçekten Musa’nın annesi olduğunu bilmiyordu. Onu sadece çocuk onun memesini aldığı için ödüllendirmişti.

Daha sonra Asiye bu hanımın yanında ikamet edip yavruyu emzirmesi­ni istedi. Ama kadın bunu kabul etmedi.

– Benim eşim ve evlâdım var. Sizin yanınızda kalamam. Ama eğer bu yavruyu evimde emzirmemi isterseniz bunu yaparım dedi.

Firavun’un hanımı bunu kabul etti. Bu hanıma nafaka, ikram, elbise ve bol ihsanda bulundu. Musa’nın annesi de oğluyla birlikte memnuniyet içinde evine döndü. Allah izzet, makam ve rızık korkusunu emniyete çevirmişti.

Hadis-i şerifte buyurulmaktadır ki: Çalışan ve sanatında Allah’ın rızası için hayır gözeten kimse Musa’nın annesi gibidir. Musa’nın annesi hem evlâ­dını emziriyor, hem de ücretini alıyordu.

“Böylece biz, annesi sevinsin, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin hak oldu­ğunu bilsin diye Musa ‘yı annesine geri verdik.”

Yani biz küçük Musa’yı Firavun ailesinin bulup almasından sonra, an­nesinin oğluyla gözü aydın olsun, oğlunun yanında bulunmasıyla ve selâme­te kavuşmasıyla sevinsin, ayrılığı sebebiyle üzülmesin ve Allah’ın oğlunu tekrar kendisine iade edeceği şeklindeki “Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” mealindeki ayette zikredilen vaadinin ger­çek olup bu vaadde hiçbir şüphe bulunmadığını yakînen bilsin diye küçük Musa’yı annesine iade ettik.

İşte o zaman küçük Musa’nın annesine iade edilmesiyle Musa’nın rasul olacağı da aynen bu vaad gibi bir gün gerçekleşecekti. Annesi bu yavruyu terbiye ederken bunun için tabiî ve şer’î yönden gerekli bütün kâmil ahlâk ile muamele etmişti.

“Fakat onların çoğu hakkı bilmezler.” Yani insanların çoğu Allah’ın fiil­lerindeki hikmetlerini, dünya ve ahiretteki güzel neticelerini bilmezler. Belki de bazen durum dış görünüşü itibariyle gönle hoş gelmeyebilir ama gerçekte ve asıl yönüyle sonucu gayet iyi olabilir.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır? “Siz bir şeyden hoşlanmaz­sınız, halbuki o sizin için sonunda hayırlıdır. Bir şeyi seversiniz, halbuki o si­zin için sonunda şerlidir.” (Bakara, 2/216); “Bir şeyden hoşlanmazsınız hal­buki Allah o şeyde sizin için pek çok hayır takdir etmiştir.” (Nisa, 4/19).

“Musa ergenlik çağına erişip olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz iyiliklerde bulunanları böyle mükâfatlandırırız.”

Yani Musa’nın bedenî ve aklî gücü kemale erince biz ona peygamberlik, dinî emirleri gayet iyi bir şekilde anlama (fıkıh) ve şeriat ilmi verdik. Mu­sa’ya ve annesine yaptığımız bu muamele gibi biz iyi amel işleyenleri bu iyi amellerine karşılık mükâfatlandırırız. Razî buradaki “hüküm” kelimesinden muradın peygamberlik değil, hikmet ve ilim olduğunu tercih etmiştir.