٥٩
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ اءْتُونى بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَبيكُمْ اَلَا تَرَوْنَ اَنّى اُوفِى الْكَيْلَ وَاَنَا خَيْرُ الْمُنْزِلينَ
(59) ve lemma cehhezehüm bi cehazihim kale’ tuni bi ehil leküm min ebiküm ela teravne enni ufil keyle ve ene hayrul münzilin
vaktaki onların zahire yüklerini hazırlayınca dedi ki bana babanız bir olan kardeşinizi getirin görmüyor musunuz? ben ölçeği tam olarak veriyorum ve ben konukseverlerin hayırlısıyım
1. | ve lemmâ | : ve olduğu zaman |
2. | cehheze-hum | : onlara hazırladı |
3. | bi cehâzi-him | : zahire yüklerini |
4. | kâle’tûnî | : bana getirin dedi |
5. | bi ahin | : kardeşinizi |
6. | lekum | : sizin |
7. | min ebî-kum | : sizin babanızdan |
8. | e lâ terevne | : görmüyor musunuz |
9. | ennî | : muhakkak ben |
10. | ûfî el keyle | : ölçmeyi tam yaparım |
11. | ve ene | : ve ben |
12. | hayru | : en hayırlısı |
13. | el munzilîne | : ağırlayanlar, ikram edenler |