٧
وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّهُ اَحَدًا
(7) ve ennehum zannu kema zanentum en len yeb’asallahu ehaden
Gerçekten o insanlar sanmışlardı sizin zannettiğiniz gibi Allah asla kimseyi diriltmeyecek
1. | ve enne-hum | : ve onlar ….. olduğunu |
2. | zannû | : zannettiler |
3. | kemâ | : gibi |
4. | zanentum | : siz zannettiniz |
5. | en len yeb’ase | : asla, kesinlikle beas etmez, yeniden diriltmez |
6. | allâhu | : Allah |
7. | ehaden | : birisi, bir kimse |
وَأَنَّهُمْve onlarظَنُّوا düşünmüşlerdiكَمَا ظَنَنتُمْsizin de düşündüğünüz gibiأَنْ لَنْ يَبْعَثَkesin olarak diriltmeyeceğiniاللَّهُ Allah’ınأَحَدًا hiç kimseyi
AÇIKLAMA
Yüce Allah cinlere dair altı durumdan sözetmektedir:
1- “De ki: Bana şu vahyolundu. Cinlerden bir topluluk beni dinlediler ve dediler ki: Gerçekten biz hayrete düşüren bir Kur’an dinledik.” Ey Muhammed, ümmetine ve kavmine cinlerin Kur’an’ı dinleyip, ona iman ettiklerini, onu tasdik edip, ona itaatle boyun eğdiklerini haber ver. Allah bana Cebrail (a.s) vasıtasıyla şunu vahyetti ki, cinlerden bir topluluk benim Kur’an okumama kulak verdi. Bu okuduğum Kur’an da; “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alâk, 96/1) diye başlayan suredir. Onlar da kavimlerine geri döndüklerinde dediler ki: Biz fasahatinde, belâgatinde, öğütlerinde ve yararlarında gerçekten hayreti gerektiren bir söz dinledik.
Vahyetmek, ruha bir manayı gizlice telkin etmektir. İlham ve melek indirmek gibi. Vahiy hızlıca olur.
Cin âlemi bizim için gizli bir âlemdir. Hakkında ancak vahyin haber verdiği şeyleri bilebiliriz. Cinler ateşten yaratılmışlardır: “Cinleri de daha önceden (deri gözeneklerinden) içeriye nüfuz eden yakıcı ateşten yarattık.” (Hicr, 15/27) Yüce Allah, cinlere kendilerinden rasul göndermemiştir. Aksine bütün rasuller insandır. Cinlerin de insanlar gibi mükâfat kazanacak müminleri ve cezalandırılacak kâfirleri vardır.
Bu ayetin bir benzeri de Yüce Allah’ın şu buyruğunda geçmektedir: “Hatırla ki; cinlerden bir grubu Kur’anı dinlesinler diye sana yöneltmiş idik…” (Ahkâf, 46/29)
“O doğruya götürüyor. Bundan ötürü biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir kimseyi asla ortak tutmayacağız.” Yani bu Kur’an hakka, doğruya, Yüce Allah’ı bilip tanımaya iletir. Bu sebeple biz de onun Allah tarafından geldiğini tasdik ettik ve artık bundan böyle Allah ile birlikte yarattıklarından asla bir başka şeyi O’na ortak koşmayacağımız gibi başka bir ilâh da edinmeyeceğiz. Bu onların kavimlerine döndükleri vakit, kavimlerinin huzurunda iman ettiklerini açıkça ilân etmeleri demektir. Nitekim az önce kaydettiğimiz Ahkâf süresindeki ayetin devamında şöyle buyurulmaktadır:
“Huzuruna geldiklerinde: Susup dinleyin, dediler. (Okunması) bitirilince de kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.” (Ahkâf, 46/29)
Ayet-i kerimede Muhammed (s.a)’in davetindeki en büyük hususun Yüce Allah’ı tevhid etmek, şirki ve müşrikleri bir kenara bırakmak olduğu görülmektedir. Cinler Kur’an’ı bir defa dinlemekle onun Allah’ın kelâmı olduğuna iman etti. Fakat Kureyş kâfirleri özellikle de onların elebaşlan Kur’an’ı defalarca dinledikleri halde ondan yararlanamadılar. Üstelik Allah’ın Rasulü onlardan olup onlara karşı kendi dilleriyle bu kitabı okuyordu.
2- “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir. O ne bir zevce edinmiştir, ne de bir evlât.” Rabbimizin azameti ve celâli yahut onun fiili, emri ve kuvveti pek üstün ve yücedir. O, Allah’a eş ve evlât nispet eden kâfirlerin dedikleri gibi, eş ve evlât edinmekten pek büyüktür. Yani onlar kendilerinin Allah’a şirk koşmadıklarını belirttikleri gibi müslüman olup Kur’an’a iman ettikten sonra Allah’ın eş ve çocuğunun olmasından münezzeh olmasını da belirttiler. Böylelikle Allah’ın vahdaniyetini ortaya koymuş, O’nun ortağının bulunmasının imkânsızlığını da ifade etmiş oldular. Sonra da O’nun kuvvet ve azamet sahibi olduğunu belirterek dünya hayatındaki işlerine karşı huzur ve sükûn bulmak için, ülfet edip kaynaşmak için eşlerinin, güçlenmek, çoğalmak ve ünsiyet için de çocuklarının yardımını alan kullar gibi eş ve çocuk edinmeye muhtaç olmaktan ve böyle bir güçsüz durumda bulunmaktan O’nu tenzih edip yücelttiler.
3- “Doğrusu bizim beyinsizimiz Allah’a karşı aşırı yalan söylüyormuş.” Yani şüphesiz cinlerin müşrikleri ve cahilleri müslüman olmalarından önce haktan uzak, küfürde ileriye gitmiş, sınırı aşan bir söz söylüyorlardı. Onlar Allah’ın eşinin ve çocuğunun bulunduğunu söyleyerek ve başka iddialarıyla Allah’a iftirada bulunuyorlardı. Ayetteki “şatat”, zulüm, küfür ve daha başka batıl ve yalan hususlarda sınırı aşmak demektir.
4- “Doğrusu biz insanların da, cinlerin de Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.” Bizler Allah’ın eşi, ortağı ve çocuğunun bulunduğunu söylediklerinde cinlerin de, insanların da Allah’a yalan söylemediklerini sanmış ve bu hususta onların doğru söylediklerini kabul etmiştik. Fakat Kur’an’ı işitince onların sözlerinin ve bizim daha önce doğru diye sandığımızın batıl olduğunu ve onların o iddialarında yalancı olduklarını öğrenmiş olduk.
Bu Razi’nin de belirttiği gibi, taklit dolayısıyla bu tür cahilce tutumların içerisine düştüklerini ve istidlal ve delil getirmek ile bu halden kurtulduklarını itiraf etmeleri demektir.
5- Bir gerçek de şu ki: “İnsanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı. Bununla da onların azgınlıklarını arttırırlardı.” Bizler onların bizden daha üstün olduklarını zannediyorduk. Bazı insanlar çöllerde, ıssız yerlerde kimi cinlere sığınıyorlardı. Böylelikle cinlerin adamlarının azgınlıklarını, beyinsizliklerini, sapıklıklarını, günahkârlıklarını arttırmış oldular. Çünkü Araplardan herhangi birisi bir vadide konakladı mı şöyle derdi: Ben bu vadinin efendisine kavminin beyinsizlerinin şerrinden sığınırım. Bu da cinlerin insanlara karşı cesaret kazanmalarına ve onlara zulmetmelerine kadar varırdı.
Ayetin bir benzeri de Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Hepsini toplayacağı o günde: Ey cin topluluğu! İnsanlardan bir çoğunu kendinize uydurdunuz (buyuracak). O zaman onların dostları olan insanlar da şöyle diyecek: Rabbimiz kimimiz kimimizden faydalandık. Nihayet bizim için takdir ettiğin vakte eriştik…” (En’âm, 6/128)
6- “Ve gerçekten onlar da sizin sandığınız gibi Allah’ın hiçbir kimseyi asla diriltmeyeceğini sanmışlar.” Yani insanlar da sizin gibi -ey cinler- ölümden sonra diriliş, amellerin karşılığının görülmesi diye bir şey olmadığını yahut Allah’ın bu süreden sonra tevhide, Allah’a, rasullerine ve ahiret gününe iman etmeye çağıracak bir rasul göndermeyeceğini zannetmiştiniz