12

١٢

فى جَنَّاتِ النَّعيمِ

(12) fi cennatin na’iymi
Naim cennetlerindedirler

1. : içinde
2. cennâti : cennetler
3. en naîmi : ni’metler

فِي içindedirlerجَنَّاتِcennetleriالنَّعِيمِnaim


AÇIKLAMA

“Kıyamet koptuğu zaman, onun oluşunu yalanlayacak hiç kimse yok­tur.” Yani kıyamet koptuğu zaman onun oluşunu önleyecek, değiştirecek kimse olmaz, o mutlaka olacaktır. O olurken de asla bir yalanlama olmaya­cak ve şu anda dünyada olduğu gibi onu yalan sayacak hiç kimse bulunma­yacaktır. “el-Vâkı’atü” kelimesi “el-Âzifetü” “el-Hâkkatü” kelimeleri gibi kı­yametin ismidir. Varlığı ve oluşu mutlaka gerçekleşeceği için vâkı’a ismini almıştır. Nitekim başka ayetlerde de aynı kelime gelmiştir: “İşte o gün kı­yamet kopacak.” (Hakka, 69/15). “Leyse livak’atihâ” ayetinde masdar bina-i merra kipiyle gelmesinde, kıyametin bir defada olacağına işaret vardır.

“Alçaltıcıdır, yükselticidir.” Dünyada iken yüceltilmiş toplumları alçaltır ve onları cehenneme koyar ki bunlar kâfirler ve fasıklardır. Dünyada iken hor görülmüş insanları da yüceltir, onları cennete koyar ki bunlar iman ehli insanlardır. Çünkü toplum dengelerinde birtakım değişiklikler meydana getirip yükseltip alçaltmak büyük hadiselerin özelliğidir.

Yer şiddetle sarsıldığı zaman.” Yani yer yüzü şiddetle hareket ettirilip deprendiği zaman titrer, sallanır ve sarsılır. Yapılar, dağlar ve üstünde ne varsa hepsi yıkılır. Şu ayetler de bu ayetin benzeridir: ‘Yeryüzü kendisine has sarsıntı ile sarsıldığı zaman” (Zilzal, 99/1); “Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.” (Hac, 22/1).

“Dağlar parçalanıp saçılmış toz haline geldiği (zaman).” Yani dağlar ufalanıp Müzemmil suresi ondördüncü ayette de ifade edildiği gibi “akıp gi­den kum” haline geldiği zaman, ateşten uçuşan veya rüzgârın savurduğu küller gibi darmadağınık toz haline geldiği zaman.

“Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman.” Yani kıyamet günü ashab-ı yemîn, ashab-ı şimal ve sâbikûn olmak üzere üç sınıfa ayrıldığınız zaman. Burada ashab-ı yemîn cennetlikler, ashab-ı şimal cehennemlikler ve sâbi­kûn ise rasuller, nebiler, sıddıklar ve şehitlerdir.

Sonra Allah bu sınıfları ayrı ayrı açıkladı:

1- “Sağcılar, ne mutlu o sağcılara.” Sağcılar kitaplarını sağ elleriyle alıp cennete girenlerdir. Bunların durumu ne güzeldir, ne mesut insanlar­dır onlar. “Ne mutlu o sağcılara” sözü onların şanını yüceltmek içindir. “Fe-eshâbü’l-meymene” ayetinin başındaki “fe” tafsilat ve taksimata delâlet eder: Kıyametten korkuttuktan sonra sevap kazanmaya teşvik ve azaptan ürkütmek için önce ashab-ı yemini, sonra ashab-ı şimali zikretti.

2- “Solcular, ne bahtsızdırlar onlar.” Yani ashab-ı şimal (solcular) kitaplarını sol elleriyle alıp cehenneme sürülenlerdir. Onların hali ne kötüdür.

İmam Ahmed bin Hanbel’in Muaz bin Cebelden rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.) “Sağcılar, ne mutlu o sağcılara; solcular, ne bahtsızdırlar onlar!” ayetlerini okuduktan sonra eliyle iki avuç toprak alır gibi yaptı ve “Bu cennet için, umurumda değil; bu cehnenem için umurumda değil.” dedi.

3- “Önde olanlar öndedirler, işte onlar mukarrebundur. Naim cennetlerindedirler.” Yani her ümmetten imana, ibadete, cihada, tevbeye ve iyilik işlerine koşanlar vardır. Bunlar nebiler, rasuller, şehitler, sıddîkler ve âdil hakimlerdir, onlar Allah’ın rahmetine koşanlar, engin mükâfatına ve bü­yük ikramına yaklaştırılanlar ve naîm cennetlerinde ebedî duracak olan­lardır. “Ulâike-İşte onlar” sözü ile işaret edilmiş olmaları, derecelerinin yüceliği, mevkilerinin yüksekliğinden dolayıdır.

Ahmed bin Hanbel’in Hz. Aişe’den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Biliyor musunuz, kıyamet günü Allah’ın gölgesine ko­şacak olanlar kimlerdir?” “Allah ve Rasulü bilir.” dediler. Rasulullah: “Ken­dilerine hak verildiği zaman kabul edenler, hak istendiği zaman bol bol ve­renler, kendileri için hüküm verir gibi insanlar için hüküm verenlerdir.”