17

    Nüzul SırasıCüzSayfaSure
    69 15294Kehf(18)

١٧

وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمينِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فى فَجْوَةٍ مِنْهُ ذلِكَ مِنْ ايَاتِ اللّهِ مَنْ يَهْدِ اللّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا

(17) ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemini ve iza garabet takridu hüm zateş şimali ve hüm fi fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel muhted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida

güneş’i görürsün doğduğu zaman bulundukları mağaranın sağ tarafına meyil eder battığı zaman da kenarından geçerdi onların sol tarafından ve onlar mağaranın geniş yerindeydiler işte bu Allah’ın ayetlerindendir Allah kimi hidayete erdirmişse işte o hidayet üzerindedir kimi de saptırırsa artık onun için veli bir mürşit asla bulamazsın

1. ve tere : ve görürsün
2. eş şemse : güneş
3. izâ taleat : doğduğu zaman
4. tezâveru : (ziyaret eder) uğrar, meyleder, gelir
5. an kehfi-him : onların mağarasından (mağarasına)
6. zâte el yemîni : sağ taraf
7. ve izâ garabet : ve battığı zaman
8. takrıdu-hum : onların kenarlarından, yanlarından geçer
9. zâte eş şimâli : sol taraf
10. ve hum : ve onlar
11. : içinde
12. fecvetin : geniş yer, mağaranın içindeki geniş boşluk
13. min-hu : ondan
14. zâlike : işte bu
15. min âyâti allâhi : Allah’ın âyetlerinden
16. men : kim
17. yehdi allâhu : Allah hidayete erdirir (kendisine ulaştırır)
18. fe : böylece
19. huve : o
20. el muhtedi : hidayete eren kişi (hidayete ermiştir)
21. ve men : ve kim, kimi
22. yudlil : dalâlette bırakır
23. fe len tecide : artık bulamazsın
24. lehu : onun için
25. veliyyen : velî, dost
26. murşiden : bir mürşid, irşad eden