27

٢٧

وَقَالَ مُوسى اِنّى عُذْتُ بِرَبّى وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ

(27) ve kale musa inni uztü bi rabbi ve rabbiküm min külli mütekebbiril la yü’minü bi yevmil hisab
Musa da dedi ki muhakkak ben, benim ve sizin Rabbinize sığınırım büyülenen, (âhiret) gününün hesabına inanmayanların hepsinden

1. ve kâle : ve dedi
2. mûsâ : Musa
3. innî : muhakkak ben
4. uztu : sığındım
5. bi rabbî : Rabbime
6. ve rabbi-kum : ve sizin Rabbiniz
7. min : den
8. kulli : hepsi
9. mutekebbirin : kibirlenen, büyüklük taslayan
10. lâ yû’minu : mü’min olmazlar, îmân etmezler, inanmazlar
11. bi yevmi el hisâbi : hesap gününe


AÇIKLAMA

“Andolsun biz Musa’yı, ayetlerimizle ve apaçık bir hüccet ile gönder­dik.” Yani Allah’a yemin olsun ki, biz Musa’yı, beyaz el, asa gibi dokuz muci­ze ile ve aynı zamanda açık bir hüccet ve kuvvetli bir burhan ile gönderdik.

Musa’yı, Mısır kralı Firavun’a, onun veziri Haman’a ve çağının en zengini olan Karun’a gönderdik. Ancak onlar Musa hakkında, “Muhakkak ki o, sihirbaz, aldatıcı, cinlenmiş, göz boyayıcı ve kendisini Allah’ın gönderdiği yolundaki iddiasında yalancıdır.” dediler. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: “İşte böyle. Onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutla­ka, büyücü veya cinlenmiş” dediler. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.” (Zâriyât, 51/52-53).

Burada sadece bu üç azgın kişinin zikredilmesinin sebebi şudur: Çün­kü bunlar, Hz. Musa’yı yalanlayanların elebaşları idiler, diğerleri bunlara tabi idi. Zorbaların genel tavrı, hakkı ve doğruyu gösteren delillere ve man­tığa kulak asmamak ve kuvvete başvurmaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlara katımızdan hakkı getirince.” yani kendisini Allah Tealâ’nın onlara gönderdiğine delâlet eden kesin burhanı getirince. Bu bur­han, Hz. Musa’nın aşikâr ve zahir mucizeleridir.

“Onunla beraber inananların oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bıra­kın” dediler.” Yani o azgınlar dediler ki: Erkekleri öldürüp kadınları bırak­mak şeklindeki uygulamayı yeniden yürürlüğe koyun ki çoğalmasınlar ve durumları zayıflasın. Bu, Hz. Musa’nın peygamber olarak gönderilmesin­den itibaren, erkeklerin öldürülüp kadınların bırakılması şeklinde cereyan eden ikinci uygulamadır. İlk uygulama ise Hz. Musa dünyaya gelmeden önce gerçekleştirilmişti. Bu ilk uygulama, Hz. Musa’yı ortadan kaldırmak ve kendilerine üstünlük sağlamasınlar diye İsrailoğulları’nı hor ve hakir kılıp sayılarını azaltmak maksadıyla yapılmıştı. Ama Allah Tealâ, onların tuzaklarını çökertti ve plânlarının başarıya ulaşmasına izin vermedi. Nite­kim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkar.” Yani onların, İsrailoğulları’nın sayısını azaltmak şeklindeki tuzak ve maksatları, ziyan olmaktan ve boşa gitmekten başka bir anlam ifade etmedi ve onlar için hiçbir fayda sağlamadı. Zira onlar İsrailoğulları’nı öldürmeye ilk başladıkları zaman bunun bir fay­dası olmadı ve Musa hayatta kaldı. Aynı şekilde bu soykırımı yeniden uygu­lamaya koymaları da bir fayda vermeyecek ve zafer inananların olacak!

Ancak bu kez Hz. Musa’yı öldürme kararı daha bir kesin alınmıştır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

“Firavun dedi ki: “Bırakın Musa’yı öldüreyim de Rabbine yalvarsın.” Yani Firavun, kavmine şöyle dedi: “Beni bırakın! Musa’yı öldüreyim. O da, kendisini bize gönderdiğini iddia ettiği Rabbine dua etsin de, gücü yetiyor­sa benim onu öldürmeme mani olsun ben ona aldırmıyorum.” Bu ifadenin zahiri, Hz. Musa’nın Rabbine duasıyla alay edildiğini anlatmaktadır.

Hz. Musa’nın öldürülmek istenmesinin sebebini Allah Tealâ şöyle be­yan buyurmaktadır:

“Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çı­karacağından korkuyorum.” Yani ben onun, sizin bana ve putlara kulluk etmek şeklinde izlediğiniz dinî tavrınızı değiştireceğinden ve sizi sadece Allah’a kulluk etmeyi öngören kendi dinine sokacağından, yahut insanlar arasına ihtilâf ve fitne sokacağından, böylece düşmanlıkların ve çekişmele­rin çoğalacağından, toplumsal çalkantı ve bunalımların yayılmasından en­dişe ediyorum. Firavunun bu sözleri, onun, halkın din değiştirmesi netice­sinde kendisi lehine çalışan kurulu düzenin, statükonun değişeceğinden duyduğu korkuyu ortaya koymaktadır.

Firavun, kuvvet ve zorbalığıyla bu şekilde büyüklenince, Hz. Musa Al­lah’a sığınmış ve şöyle demiştir:

“Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım.” Yani Hz. Musa, Firavun’un “Bırakın Musa’yı öldüreyim.” şeklindeki sözünü duyunca şöyle dedi: Ben, Firavun’dan ve onun gibi hakka boyun eğmeyip büyüklenen, ululuk taslayan, dirilme, hesap ve ceza gününe inanmayan her kâfir mücrimden Allah’a sı­ğınır ve Ondan medet beklerim.

Burada Hz. Musa’nın, hem kibir, hem de ceza gününe inanmama özel­liklerini bir arada temsil eden birisinden Allah’a sığındığını görüyoruz. Çünkü bu iki özellik, Allah’a ve Onun kullarına karşı cüret sahibi olanla­rın ortak vasıflarıdır. Hz. Musa, “Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz…” demekle kavmini, Firavun’un ve onun gibi olanların şerrinden Allah’a sı­ğınmada kendisiyle birlikte davranmaya teşvik etmektedir.

Ebu Musa (r.a.)’dan gelen bir hadiste bildirildiğine göre Hz. Peygam­ber, bir kavmin şerrinden endişe ettiği zaman, “Allah’ım! Biz, bunların kö­tülüklerinden sana sığınırız ve onların düşmanlıklarını seninle savarız.” diye dua ederdi