١٧
ثُمَّ يُقَالُ هذَا الَّذى كُنْتُمْ بِه تُكَذِّبُونَ
(17) sümme yukalu hazelleziy küntüm bihi tükezzibune
Sonra denilecektir işte bu o kendisini yalanladığınızdır
1. | summe | : sonra |
2. | yukâlu | : denir |
3. | hâzâ ellezî | : bu ….. o ki, o şey |
4. | kuntum | : siz oldunuz |
5. | bi- hî | : onu, kendisini |
6. | tukezzibûne | : yalanlıyorsunuz |
ثُمَّ sonraيُقَالُ onlara denirهَذَا işte budurالَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَyalanladığınız
AÇIKLAMA
“Sakın! Çünkü kötülerin kitabı muhakkak ki Siccîn’dedir.” Dikkat edin ve içinde bulunduğunuz hileyi ve dirilişten, hesaptan gafleti bırakın. Hile yapanların da dahil olduğu facirlerin yaptıkları ateşliklerin sicilinde kayıtlıdır. O da Siccîn veya hapis, eksiksiz bir şekilde zaptetme, tutmadır. Siccîn kelimesi sicn’dendir. Sicn ise darlık ve hapis demektir.
“Siccîn’in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? (O) yazılmış bir kitaptır. ” Sana ve kavmine Siccîn’in ne olduğunu bildiren nedir? O onların isimlerinin kaydedildiği kitaptır. O satırlara dökülmüş, yazısı net, şeytanların, kâfirlerin ve fasıkların kötü amellerini toplayan kitaptır. Bu, Siccîn olarak adlandırılan sicil, her facir için bir sahifenin tutulduğu en büyük sicildir.
“Siccîn” kelimesinin zahir manası budur. Daha önce, Siccîn’in yer olduğunu söyleyenleri görmüştük: Cehennem ve esfel-i safilin. Bunun için de Muhammed b. Ka’b el-Kurazi “(O) yazılmış bir kitaptır” ayetinin “Siccîn’in ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?” ayetinin tefsiri olmadığını söylemiştir. Bu ayet, onlar için yazılmış olan Siccîn’e varma sonucu, yani yazılmış, imzalanmış bitmiş; onu kimse arttıramaz eksiltemez ifadesinin tefsiridir. Söylendiği gibi bu, nahivcilerin görüşüdür.
“Yalan sayanların o gün vay haline! Ki onlar, o din gününü yalan saymakta olanlardır.” Kıyamet günü, dirilmeyi, cezayı ve peygamberlerin getirdiklerini yalanlayana şiddetli bir azap vardır. O yalanlayanlar, cezanın olacağını doğrulamayan, olacağına inanmayan veya bunu uzak ihtimal görenlerdir. Buradaki tehdit açıklama için değil, yermek içindir. Çünkü tehdit her yalanlayanı kapsamaktadır; ister dirilişi yalanlamak olsun, isterse de Allah Tealâ’nın diğer ayetlerinin inkârı ve yalanlanması olsun.
Ardında da Allah Tealâ din gününü yalanlayanların üç vasfını zikrederek buyurdu ki:
“Halbuki onu haddi aşmış ve taşkın, günaha düşkün olan her kişiden başkası yalan saymaz. Onun karşısında ayetlerimiz okununca, ” Evvelkilerin masallarıdır.” demiştir o.” Din gününü ancak bu üç sıfatı taşıyan birisi yalanlayabilir. Onların birincisi: Hak ve adalet sınırlarını aşan zalim ve facirlerdir. İkincisi: Haramı işleyen ve mubahlarda sınırı aşarak günaha batan; konuşunca yalan söyleyen, vaadedince cayan, tartışınca aşırıya giden günahkârlardır. Üçüncüsü: Kendisine Kur’an okununca “Eskilerin hikayeleri” diyenlerdir. Onların iddiasında Kur’an, Allah Tealâ’nın vahyi değildir.
Bu üç sıfat şu ayetlerde zikredilenlere benzemektedir: “Onlara,” Size Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman “Evvelkilerin masallarını.” dediler.” (Nahl, 16/24), “Dediler ki: ” Onun başkasına yazdırıp da kendisine sabah akşam okunmakta olan, evvelkilere ait masallardır!” (Furkan, 25/5) Bu ayetlerin Velid b. Muğire, Ebu Cehil ve emsalleri hakkında indiği söylenmiştir.
Sonra Allah Tealâ Kur’an hakkındaki iftiralarının sebeplerini açıkladı:
“Hayır, bilakis, onların kazanmakta oldukları kalplerini yenmiştir.” Bu sözleri bırakıp terkedin. Ey günahkârlar, aşırı gidenler! Durum sizin iddia ettiğiniz gibi değildir. Söylediğiniz Kur’an eskilerin hikâyeleridir, sözü de doğru değildir. Bilakis o, Allah kelâmı ve vahyi, Peygamber (s.a.)’e indirmesidir. Bu tavrınıza sebep, kalplerinizi Kur’an’a imandan alıkoyan günah ve hatalarınızın çokluğudur. Hak, hayır ve nurun nüfuz etmesine engel olan kir onu kaplamış, hakikati görmeyecek hale getirmiştir. Kir kâfirlerin kalplerini kaplar. “Kalplerini yenmiştir.” Kaplamıştır. İbni Cerir, Ahmed, Tirmizi ve Nesai Ebu Hureyre’den rivayet etti. Peygamber (s.a.) buyurdu ki: “Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta konur. Tevbe eder, pişman olup istiğfar ederse kalbi cilalanır. Tekrar ederse nokta artar. Böylece bütün kalbi kaplanır, işte Allah Tealâ’nın Kur’an’da zikrettiği.” Kalplerini yenmiştir.” budur.” Hasan-ı Basri bunun tefsiri için: Kalp körelip günahlardan kararıncaya kadar, günah üstüne günah işlemektir, dedi. Bir de mühürlenme vardır ki o, bundan daha şiddetlidir.
Sonra Allah Tealâ onların bütün rahmet ve iyilikten kovulmuş olduklarını haber vererek buyurdu ki: “Hayır. Şüphesiz ki onlar o gün Rableri (ni görmek)ten katiyyen mahrumdurlar. Sonra onlar muhakkak ve muhakkak o alevli cehenneme gireceklerdir.” Mesele onların dediği gibi ahirette iyi bir durumları olacağı şeklinde değildir. Aksine o kâfirler kıyamet günü Rablerinden engellenmişlerdir. Müminlerin baktığı gibi O’na bakamıyacaklardır. Kötü amelleri yüzünden dünyada onları tevhidden alıkoyduğu gibi, ahirette de kendisinin rahmetinden onları engellemiştir.
İmam Şafii dedi ki: Bu ayet müminlerin Allah’ı göreceklerine delil şu ayetin lafzı da ona delâlet ediyor: “Yüzler o gün parıldar. Rabbi’ne bakar.” (Kıyamet, 75/22-23).
Hem onların, Rahman’ı görmekten mahrum olmalarının yanında ateş ehlidirler. Ona girip, onunla beraber olacaklardır, oradan çıkacak da değillerdir. Hararetini tadacaklardır. Cehennemde kalma ise mahrumiyetten ve ikramdan menedilmekten daha ağırdır.
Kınama ve azarlama yolu ile onlara: “Sonra da, “İşte bu, sizin yalan saymakta devam ettiğiniz şeydir.” denilecek.” Cehennem bekçileri ile zebanileri onlara intikam ve azarlama yoluyla derler ki: Dünyada yalanladığınız azap budur, görün ve tadın.