١٤
وَرَبَطْنَا عَلى قُلُوبِهِمْ اِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَدْعُوَا مِنْ دُونِه اِلهًا لَقَدْ قُلْنَا اِذًا شَطَطًا
(14) ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdi len ned’uve min dunihi ilahel le kad kulna izen şetata
onların kalplerine sebat verdik o zaman kalktılar hemen dediler ki bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir biz tapmayız ondan başka hiçbir ilaha kesinlikle o zaman saçma söz söylemiş oluruz
1. | ve rabatnâ | : ve bağladık, kuvvetlendirdik, takviye ettik, rabıta kurduk |
2. | alâ | : üzerine, üzerinde |
3. | kulûbi-him | : onların kalpleri |
4. | iz kâmû | : kıyam ettikleri zaman, ayağa kalkınca |
5. | fe | : böylece, o zaman |
6. | kâlû | : dediler |
7. | rabbu-nâ | : Rabbimiz |
8. | rabbu es semâvâti | : semaların Rabbi |
9. | ve el ardı | : ve yeryüzü, arz |
10. | len ned’uve | : asla dua etmeyiz |
11. | min dûni-hi | : ondan başkasına |
12. | ilâhen | : ilâh |
13. | lekad | : andolsun |
14. | kulnâ | : söyledik, dedik |
15. | izen | : öyleyse, öyle olursa, bu taktirde |
16. | şetaten | : haddi aşma, taşkınlık, yanlış |