68

٦٨

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزيزُ الرَّحيمُ

(68) ve inne rabbeke le hüvel azizür rahiym
Şüphesiz senin Rabbin o, güçlü, merhamet sahibidir

1. ve inne : ve muhakkak
2. rabbe-ke : senin Rabbin
3. le huve : elbette O
4. el azîzu : azîzdir, yücedir
5. er rahîmu : rahîmdir, rahmet nuru gönderendir,


AÇIKLAMA
İsrailoğulları’nın Mısır’dan Çıkma Hazırlığı

Müfessirlerin belirttiklerine göre Hz. Musa (a.s.) Mısır diyarındaki ikame müddeti uzayınca ve orada böbürlenen ve inatçılık yapan Firavun ve adamları­na karşı Allah’ın hüccetlerini ve burhanlarını ortaya koyunca onların önünde azap ve işkence etmekten başka yol kalmadı.

Bunun üzerine Allah Tealâ Hz. Musa’ya İsrailoğullarını geceleyin Mı­sır’dan çıkarmasını ve onlarla birlikte gitmesini emretti. Hz. Musa (a.s.) Rabbinin emrettiği şeyi yerine getirdi. İsrailoğulları, Firavun kavmine:

– Bizim bu gece bayramımız var, diyerek onlardan pek çok emanet altın ta­kılar aldılar. Hz. Musa ile İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışları ayın doğduğu vakitteydi.

Hz. Musa (a.s.) Hz. Yusuf’un kabrini sormuş İsrailoğulları’ndan yaşlı bir kadın bu kabri göstermişti. Hz. Musa (a.s.) O’nun tabutunu alıp beraberinde götürdü. Çünkü Hz. Yusuf (a.s.) İsrailoğulları Mısır’dan çıktıkları zaman ken­disini de beraberlerinde götürmelerini vasiyet etmişti.

“Biz Musa’ya: Kullarımı geceleyin al götür, mutlaka takip edileceksiniz, di­ye vahyettik.”

Allah, Musa’ya kavmi olan İsrailoğulları’yla birlikte geceleyin deniz yö­nünde yürümelerini emretti. Musa da böyle hareket etti. Allah onlara Firavun ve kavminin kendilerini takip edeceklerini bildirdi. Nihayet sabahleyin onları izlediklerinde de Hz. Musa ve kavmi ilerlemişti. Denize ulaşmadan önce Fira­vun kavmi onlara erişemediler. Hz. Musa ve kavmi denize girdiler. Firavun ve ordusu da aynı yoldan denize girdiler ve yolun iki tarafındaki dalgalar onları tamamen kapladı ve toptan suda boğuldular.

İsrailoğulları’nın Mısır’daki ikameti 430 yol sürdü. Mısır’dan çıkış gecesi ebediyete kadar onların “Fash Bayramı” idi. İbni Abbas’ın (r.a.) rivayet ettiği gibi onların sayıları 600.000 yaya idi.

“Firavun da şehirlere asker toplayacak kimseler gönderdi.” Yani Firavun ve kavmi sabaha erip İsrailoğullarının çıktığını öğrenince bu durum onu öfke­lendirdi ve İsrailoğulları’na karşı kızgınlığı arttı. Derhal Mısır şehirlerine ordu toplayacak temsilci ve görevlileri gönderdi. ,

Firavun kavmini kendisiyle beraber takibe çıkmaya teşvik etmek için ma­nevî takviye üslûbunu kullandı ve İsrailoğulları’nı şu üç sıfatla nitelendirdi:

1- “Bunlar sayıları az, basit bir topluluktur.” Yani İsrailoğulları küçük bir guruptur. Dolayısıyla onları takip etmek, esir etmek, öldürmek ya da itaatkâr etmek zor değildir.

2- “Onlar bizi öfkelendiriyorlar.” Onlar her zaman bizi kızdırıyorlar ve fit­ne ve anarşi sebebiyle bizi daraltıyorlardı. Onlar mallarımızı götürdüler, bizim kulluğumuzdan çıktılar ve dinimize muhalefet ettiler.

3- “Biz ise gerçekten ihtiyatlı bir kitleyiz.” Yani hepimiz ihtiyatımızı ve ha­zırlığımızı yaptık, askeri açıdan hazırlıklıyız. Ben onları kökten yok etmek ve köklerini kazımak istiyorum.

Büyük bir ordu toplandı. Ne Firavun’un ordusunu ne de İsrailoğullarının sayısını tespit eden sahih bir rivayet bulunmaktadır. Fakat kesin olan husus İsrailoğulları’nın sayısının Firavun’un ordusunun sayısından daha az olduğudur.

“Nihayet biz Firavun ve kavmini bahçelerden ve pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamlardan uzaklaştırdık.” Yani onların kalplerinde Mısır’dan çıkış sebebini yerleştirdik. Onlar nimetlerden cehenneme çıktılar. Yemyeşil bağları ve bahçeleri, akan ırmakları, yeryüzünde depolanmış hazinelerde biriktirilmiş malları, yüksek köşkleri, lüks evleri, dünyada büyük mevkileri ve mülkleri terk ettiler.

“İşte böyle yaptık. Onlara Israiloğulları’nı mirasçı kıldık.”

Yani durum gerçekten dediğimiz gibi olmuştur. Mısır’dan çıkarmamız tav­sif ettiğimiz şekilde olmuştur. Biz İsrailoğulları’nı bu servetlere vâris kıldık. Kölelikten hürriyet, istiklâl, refah ve nimetlere kavuştular.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Hakaretlere maruz bırakılmış o kavmi de bereketli kıldığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık.” (A’raf, 7/137).

“Biz yeryüzünde horlanan kimselere lütufta bulunalım, onları önderler kı­lalım, onlara varis kılalım istiyoruz.” (Kasas, 28/5).

“Firavun ve kavmi güneş doğarken onların peşine düştüler.” Yani Firavun ve kavmi İsrailoğullarına güneş doğarken Süveyş Körfezi’nde ulaştılar.

İşte bu anda İsrailoğulları korkuya kapıldılar. Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

“İki topluluk birbirlerini görünce Musa’nın taraftarları “İşte yakalandık.” dediler.” Yani bu iki taraftan her biri diğerini görünce, yok olmayı yakînen an­layan İsrailoğulları şöyle dediler: Firavun ve orduları bize eriştiler, bizi öldüre­cekler. Yahut biz takip edildik, onların elinde öleceğiz.

Hz. Musa (a.s.) İsrailoğulları’nı mutmain kıldı ve onların gönüllerini sakinleştirdi, şöyle dedi: “Hayır, şüphesiz Rabbim benimle beraberdir. Bana kur­tuluş yolunu gösterecektir.”

Musa dedi ki: Hayır onlar bize erişemeyeceklerdir. Rabbim koruması ve yardımıyla bizimle beraberdir. O, beni onlardan kurtuluş ve selâmet yoluna ulaştıracaktır. Onlara karşı bana yardım edecektir.

Cenab-ı Hak Hz. Musa’ya vahyini şöyle anlattı: “Bunun üzerine biz Mu­sa’ya: Asan ile denize vur, diye vahyettik. Bir anda deniz yarılıverdi. Her bir kısmı kocaman bir dağ gibi oldu.” Yani Allah Musa’ya asâsıyla denize vurması­nı emretti. Musa da asâsıyla denize vurdu. Asasında Allah’ın kendisine ihsan ettiği mucizesi vardı. Bunun üzerine deniz bir anda on iki yol olarak yarılıverdi. Suyun hareket etmeksizin yan tarafa ayrılan herbir parçası büyük bir dağ gibi olmuştu. Hava ve güneşle kuruyan yollar İsrailoğulları’nın torunları sayı­sınca idi. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Onlar için denizde kuru bir yol ayır. Yakalanacağım diye korkma, çekinme.” (Tâ-Hâ, 20/77).

“Geriden gelenleri de oraya yaklaştırdık.” Geriden gelen Firavun ve ordu­sunu denize yaklaştırdık. Onlar da İsrailoğulları’nın izini takip ettiler.

“Musa’yı ve O’nunla beraber olanların tamamını kurtardık. Sonra diğerle­rini de suda boğuverdik.” Musa’yı, İsrailoğulları’nı ve dinlerinde onlara tabi olanları kurtardık. Bunlardan hiçbir kimse helak olmadı. Firavun ve ordusu ise suda boğuldular. Onlardan ise hiçbir kimse geriye kalmadı.

“Bunda hiç şüphesiz büyük bir ibret vardır.” Yani bu kıssada ve buradaki hayret verici olaylarda Allah Tealâ’nın kudretine, Hz. Musa’nın doğruluğuna, Allah’ın mümin kullarının kurtuluşuna ve kâfirlerin helak olacağına delâlet eden ibret, öğüt ve mucizeler vardır.

“Fakat onların çoğu yine de iman etmediler.” Yani kıptîlerden Mısır’da ka­lanların çoğu ve yine İsrailoğulları’nın pek çoğu iman etmediler. Bu mucize imana teşvik etmektedir. Buna rağmen İsrailoğulları bunu yalanladılar, buza­ğıyı ilâh edindiler. Biz Allah’ı açıktan görmedikçe sana iman etmeyiz, dediler.

Bu ayetlerde Allah’a ve peygamberlerine imana delâlet eden mucizeler ve kudret delilleri ortaya konulduğu halde Rasulullah’ı (s.a.) gam ve üzüntüye bo­ğan kavminin yalanlamalarına karşı O’na bir tesellidir.

“Şüphesiz senin Rabbin Azizdir, Rahim’dir.” Allah Tealâ düşmanlarından mutlaka intikam alacaktır, Allah dostları olan mümin kullarına da merhamet edecektir.

Bu, ayet yakın gelecekte Peygamberimiz’e (s.a.) verilen bir zafer müjdesidir.