64

٦٤

وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَابَيْنَ اَيْدينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذلِكَ وَمَاكَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا

(64) ve ma netenezzelü illa bi emri rabbik lehu ma beyne eydina ve ma halfena ve ma beyne zalik ve ma kane rabbüke nesiyya

biz ancak Rabbinin emri ile ineriz önümüzde olan arkamızda olan bunların arasında olanlar (o’nundur) Rabbim unutkan değildir

1. ve mâ netenezzelu : ve biz inmeyiz
2. illâ : sadece, den başka, olmaksızın
3. bi emri : emriyle
4. rabbi-ke : senin Rabbin
5. lehu : onun için, ona, onun
6. mâ beyne eydî-nâ : önümüzdekiler (ellerimizin arasındakiler)
7. ve mâ halfe-nâ : ve arkamızdakiler
8. ve mâ beyne zâlike : ve bunların arasındakiler
9. ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
10. rabbu-ke : senin Rabbin
11. nesiyyen : unutan


SEBEB-İ NÜZUL

l. Buhârî’nin, kendi isnadıyla İbn Abbâs’tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa), Cibril’e: “Bizi, ziyaret etmekte olduğundan daha çok ziyaret etmekten seni alakoyan nedir?” diye sormuştu. İşte bunun üzerine: “Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisinin arasındaki her şey O’nundur…” âyet-i kerimesi nazil oldu.

İbn Ebî Hâtim’in İkrime’den rivayetle tahric ettiği bir haberde Cibrîl’in, Hz. Peygamber (sa)’e 40 gün gelmemesi üzerine Hz. Peygamber (sa)’in böyle dediği ayrıntısına yer vermektedir.

2. İbn İshâk, Cibrîl’in, Hz. Peygamber (sa)’e sorularının cevabı olan İsrâ, 17/85 âyeti ile’ Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn’in kıssalarını ihtiva eden âyet-i kerimeleri (Kehf Sûresini) getirdiğinde onun: “Ey Cibrîl, bize gelmedin ve biz senin hakkında su-i zanda bulunduk.” demesi üzerine Meryem Süresindeki bu: “Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz. O’nundur önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey ve Rabbin unutkan (seni unutmuş) değildir.” âyet-i kerimesini de okuduğunu kaydeder  ki bu haber, bu âyet-i kerimenin de o hadise üzerine inmiş olduğunu ima etmektedir. Vâhıdî’nin Esbâbu’n-Nüzûl’ünde İkrime, Dahhâk, Katâde, Mukatil ve Kelbî kavli olarak nakledilen hadisenin, âyet-i kerimenin nüzul sebebi olduğu açıkça belirtilmiştir.  İbn İshâk’ın yine İbn Abbâs’tan rivayetle verdiği bir haberde Cibrîl’in gelmeme süresi 15 gece olarak verilmiştir.

Daha önce (İsrâ Sûresinin 85. âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Kureyş müşrikleri içlerinden seçtikleri beş kişiyi “Muhammed’i kitablarında bulup bulmadıkları ve niteliklerini bilip bilmediklerini sormak üzere Medine-i Münevvere’deki Yahudilere göndermişlerdi. Bu beş kişi Medine-i Münevvere’ye gelip önce hristiyanlara sordular. Onlar da böyle bir peygamber tanımadıklarını söylediler. Yahudiler ise: “Evet, biz kitabımızda onu buluyoruz ve bu zaman da onun gelmesi zamanıdır. Biz, Yemâme’nin Rahmânı’na (Müseylimetu’l-Kezzâb’ı kastediyorlar) o gelmesi beklenen peygamberin bilebileceği üç hasleti sorduk, bilemedi. Bu üç şeyi Muhammed’e sorun. Eğer ikisini bilir, birini bilemezse bilin ki o beklenen peygamberdir, ona tabi olun. Ona “Ashab-ı kehf olan gençleri, Zülkarneyn’i ve ruhu” sorun.” dediler. O beş kişi Mekke-i Mükerreme’ye dönüp geldiler ve Hz. Peygamber (sa)’e yahudilerden öğrendikleri üç şeyi sordular. Efendimiz (sa), onlara nasıl cevap vereceğini bilemedi, daha sonra cevap vereceğini söyledi ve fakat “İnşaallah.” demedi. Bir rivayete göre 40 gün, başka bir rivayete göre 15 gün vahy gelmedi ve bu durum Hz. Peygamber (sa)’e çok zor ve ağır geldi. Müşrikler: “Muhammed’in Rabbi onu terketti.” bile dediler. Nihayet Cibrîl gelince Hz. Peygamber (sa): “Ey Cibrîl o kadar geciktin ki senin hakkında su-i zanda bulundum ve aynı zamanda seni özledim.” dedi. Cibrîl: “Ben seni senden daha çok özledim. Fakat ben görevli bir memurum, gönderildiğimde inerim, gönderilmediğimde gelemem.” dedi ve Allah Tealâ işte bu: “Biz ancak Rabbının emri ile ineriz.” âyet-i kerimesini; “Hiçbir şey hakkında “Ben bunu

herhalde yarın yapıcıyım, deme.” (Kehf, 18/23) âyet-i kerimesini ve Duhâ Sûresini indirdi.

3. Mücâhid’den gelen bir rivayette o şöyle anlatıyor: Bir keresinde Cibrîl Hz. Peygamber (sa)’e gelmekte gecikmiş ve 12 gece gelmemişti. Müşrikler: “Muhammed’in arkadaşı (veya Rabbi) onu terketti.” dediler. Bu sürenin sonunda Cibrîl geldiğinde Hz. Peygamber (sa): “Ey Cibrîl, bana gelmekte geciktin ve müşrikler bu yüzden türlü türlü zanlara kapıldılar.” dedi de işte bu âyet-i kerime nazil oldu.

4. Mücâhid der ki: (Vahy) meleği Hz. Peygamber (sa)’e gelmekte gecikti ve bir süre sonra geldiğinde: “Herhalde geciktim.” dedi. Hz. Peygamber (sa): “Evet, öyle yaptın.” dedi. Melek: “Neden gecikmeyeyim, neden gelmekte ağır davranmıyayım ki; misvak kullanmıyorsunuz, tırnaklarınızı kesmiyorsunuz, parmak aralarını (ve boğumlarını) temizlemiyorsunuz.” deyip şöyle devam etti: “Bir de biz, ancak Rabbinin emri ile ineriz.” Mücahid der ki: Ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.

5. İbn Merdûye’nin Enes’den rivayetle tahricine göre o şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber (sa), Cibril’e: “Allah katında en sevimli yeri ve Allah’ın en çok buğzettiği yer”i sormuştu. Cibrîl: “Bilmiyorum, gidip Rabbime sorayım.” demiş ve gecikmeli olarak geldiğinde Hz. Peygamber (sa): “Bana gelmekte geciktin ve ben de bana kızgın olduğunu zannettim.” demiş, o da: “Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz.” Demiş.

Cibril’in gelmediği süre olarak üç gün (Mukâtil’den) ve 25 gün (Sa’lebî’den) rivayetleri de vardır.

Sanki beş ayrı hadise gibi görünen bu olaylar herhalde aynı olayın farklı ayrıntılarla anlatılmasından ibaret olmalıdır. Dolayısıyla rivayetler arasında bir ihtilâf yoktur