29

٢٩

وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّى اِلهٌ مِنْ دُونِه فَذلِكَ نَجْزيهِ جَهَنَّمَ كَذلِكَ نَجْزِى الظَّالِمينَ

(29) ve mey yekul minhüm inni ilahüm min dunihi fe zalike neczihi cehennem kezalike necziz zalimin
onlardan her kim derse ondan başka ben de ilahım bu gibileri cehennemle cezalandırırız işte zalimleri böyle cezalandırırız

1. ve men : ve kim
2. yekul : derse
3. min-hum : onlardan
4. in-nî : muhakkak ben
5. ilâhun : ilâh
6. min dûni-hî : ondan başka
7. fe zâlike : işte o zaman
8. neczî-hi : onu cezalandırırız
9. cehenneme : cehennem
10. kezâlike : işte böyle
11. neczî : cezalandırırız
12. ez zâlimîne : zalimler


AÇIKLAMA

“Yoksa onlar yeryüzünden birtakım ilâhlar edindiler de ölüleri bu ilâhlar mı diriltecekler?” Yani bilakis müşrikler Allah’ı bırakıp kabirlerinden ölüleri di­riltecek ilâhlar mı edindiler? Yani bundan hiçbir şeye muktedir olamazlar. Na­sıl onları Allah’a eş kabul edip Allah ile birlikte onlara tapınırlar?
Zemahşerî diyor ki: Buradaki “em” edatı istifhamla birlikte “bel” manası­na olan “em” den ayrıdır. Hemze daha öncesini reddedip sonrasını -yani ölüleri diriltecek ilâhlar edinmelerini- inkâr etmeyi ifade etmektedir.
Ayetten murad ölülerin kabirlerinden diriltilmesi gibi ilâhlık özelliklerini hatırlatmaktır. Çünkü müşrikler bunu açıkça ifade etmeseler bile bunlar put­lar için ilâhlık iddia etmekle onlara bu sıfatı nispet etmektedirler. İlâhları yer­yüzünden olmakla tavsif etmekte bunların yeryüzünde tapınılan putlardan ol­duğuna işaret vardır. Bu onlarla alay edip onları azarlamak ve bilgisizliklerini ortaya koymaktır.
Bundan sonra Cenab-ı Hak tevhidi ispat etmiş, Allah’tan başka ilah olmasını reddetmiştir. Allah’tan başka ilâhlar olsaydı yer ve gökler tahrip olur, düzenleri bozulurdu. Çünkü bu iki ilâh ihtilâf ederlerse düzensizlik, bozukluk ve fesat meydana gelir. Eğer kâinatta tasarruf etmek hususunda ittifak eder­lerse o takdirde birden fazla olmasına gerek kalmaz. Çünkü bu durum bir ya­ratığı yaratmaya kadir olan iki ilâhın yaratma, emretme ve takdir etme fiille­rinin varlığına sebep olur. Bu da imkansızdır. Zira istek bir ilâha değil iki ilâha ait olup takdir tek olmaktadır. Bu da doğru değildir. Çünkü bu iki ilâhtan her-birinin bağımsız tesir etme iradesi vardır. İki yaratıcıdan bir yaratık meydana gelmesi düşünülemez.
Bundan dolayı bu ulvi ve süfli âlemde bulunan bütün yaratıklar Allah Teala’nın birliğinin delili olmaktadır. Bunun için Cenab-ı Hak şöyle buyurmakta­dır:
“Arşın Rabbi olan Allah müşriklerin yakıştırdıkları sıfatlardan münezzeh­tir. ” Yani Allah Tealâ iftira edip de Allah’ın evlâdı ve ortağı var diyenlerden münezzehtir. Onların iftira ettiklerinden çok yücedir. O bütün bu kâinatı kuşa­tan Arşın rabbidir.
Bu ayetin bir benzeri şudur: ” Allah evlât edinmemiştir. O’nunla birlikte bir başka ilâh da yoktur. Eğer öyle olsaydı her ilâh kendi yarattığına hükmedip onu istediği yöne götürürdü. Ayrıca onların bir kısmı diğerini üstün gelmeye ça­lışırdı. Allah müşriklerin yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (Mü’minûn, 23/91).
Bu tenzihi te’kit etmek üzere Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
‘Allah yaptıklarından sorumlu değildir. Onlar ise sorumlu tutulacaklar­da:” Yani Allah Tealâ fiillerinden mes’ul değildir. O hükmünü değiştirici olma­yan yegâne hüküm sahibidir. Azameti, yüceliği ve büyüklüğü, ilmi ve hikmeti, adaleti ve lütufkârlığı sebebiyle hiçbir kimse O’na itiraz edemez. O’nun mahlûkata ise yaptıklarından ve yapacaklarından, bütün davranışlarından sorumlu tutulacaklardır. Bu ayet şu ayetler gibidir: ” Rabbine yemin olsun ki biz onların hepsini yaptıklarından sorguya çekeceğiz.” (Hicr, 15/92-93); ” O dilediğini korur, fakat kendisinden hiçbirşey korunmaz.” (Müminun, 23/88).
Cenab-ı Hak bundan sonra müşriklerin durumlarının fecaatini bildirmek, küfürlerinin büyüklüğünü göstermek için müşriklerin bu durumlarını ikinci defa reddetmek üzere şöyle buyurdu:
“Yoksa onlar Allah’tan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: Getirin bakalım delilinizi.” Yani bütün bu delillerden sonra onların Allah’tan başka ilâhlar edinmeleri, Allah’ın ortağı olduğu şeklinde Allah’a yakıştırmada bulunmaları doğru olur mu? Siz eğer Allah’ın şeriki vardır diye Allah’a yakıştırmada bulu­nuyorsanız, bu iddianıza ya akıl yahut da vahiy yoluyla delil getirin. Zira siz Tevrat, İncil gibi sizden öncekilerin kitaplarından herhangi bir kitapta Allah’ın tevhidinin ispatı ve Onun her türlü ortaktan münezzeh olduğu inancından başka bir şey bulamazsınız. Nitekim daha önce de geçtiği gibi akıl da iki ilâhın varlığını reddetmektedir.
Gelen ayette de naklî delile işaret etti ve şöyle buyurdu:
“İşte benimle beraber olan ümmetimin kitabı Kur’an. İşte benden öncekile­rin kitapları!” Allah’ın tevhidi ve O’nun ortağı bulunmadığı manasıyla gelen bu vahiy bütün peygamberlere geldiği gibi bana da geldi. Bu benimle beraber olanlara yani ümmetime öğüt ve ibrettir. Diğer kitaplar da benden öncekilere yani geçmiş peygamberlerin ümmetlerine bir öğüttür. Bu şekilde Kur’an ve bü­tün geçmiş semavî kitaplar tevhidi emretmek ve şirkten nehyetmek hususunda ittifak etmişlerdir. Bu müşriklerin iddialarının zıddını ihtiva eden ve onları il­zam eden bir ifadedir.
“Fakat onların çoğu hakkı bilmezler.” Yani o müşriklerin çoğu hakkı bil­mez, ondan yüz çevirirler. Hakla batılı birbirinden ayıramazlar. Onlara delil ve burhanlar fayda vermez.
“Bu yüzden haktan yüz çevirirler.” Yani onlar bilgisizlikleri sebebiyle hakkı kabul etmekten ve hakka ulaştıran incelemeden yüz çevirirler. Bu cahilliğin yahut bilgisizliğin şerrin temeli ve tamamen fesatçılık olduğuna delildir. Bilgi­sizlik dolayısıyla da hakkı dinlemekten ve hakkı aramaktan uzaklaşma mey­dana gelir.
Semavî kitapların ve haberlerin tevhidi ispat, şirki reddetmek şeklindeki muhtevasını bir kez daha vurgulamak için Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki…” Yani biz Hz. Adem’­den (a.s.) bu yana hiçbir rasul göndermedik ki Ona: “Allah’tan başka hiçbir mabud yoktur. İhlâslı bir şekilde Ona ibadet ve kullukta bulunun. Sadece O’nu ilâh olarak kabul edin.” diye vahyetmiş olmayalım. Bütün peygamberlerin ri-saletleri tevhid üzerine kurulmuştur. Allah’ın gönderdiği her peygamber tek olan, ortağı bulunmayan Allah’a ibadet etmeye davet etmektedir.
Bu ayetin benzeri şu ayetler bulunmaktadır:
“Senden önce gönderdiğimiz rasullerimize sor. Biz rahman olan Allah ‘tan başka ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?” (Zuhruf, 43/45).
“Şüphesiz her ümmete yalnız Allah’a ibadet edin, tağuttan kaçının, diyen bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 16/36).
Kısaca: Müşriklerin iddialarına hiçbir delil yoktur. Onların hiçbir bürhanları yoktur. Hüccetleri boşa çıkmıştır. Zira insan fıtratı, Allah’ın birliğine şehadet eder. Bozulmamış akıl (akl-ı selim) da buna şahit olur. Bütün peygamberlerin risaleti şirki reddetmek ve tevhidi (Allah’ın birliğini) ikrar etmek hususun­da birleşmektedirler.
Cenab-ı Hak kendisini ortağı bulunmaktan tenzih ettikten sonra kendisinin evlat edinmiş olduğu suçlamasını da reddetmekte ve şöyle buyurmaktadır:
“”Müşrikler ‘Rahman çocuk edindi’ dediler.” Yani Huzaa, Cüheyne ve Selemeoğulları kabilelerinin bazı kolları Melekler Allah’ın kızlarıdır, demişlerdi. Allah da bunlara şu cevabı verdi:
“AlIah bundan münezzehtir.” Yani Allah evlât sahibi olmaktan çok yücedir. Çünkü evlât bir hususta babasına benzerse de pek çok şeyde ondan ayrılır. Eğer Allah’ın evlâdı olsaydı bu evlât bazı yönlerden O’na benzeyecek, pek çok yönlerden O’ndan ayrılacaktır. Böylece Allah’ın zatında birkaç kişi birleşecektir. Allah ise sonradan meydana gelen varlıklara benzemekten münezzehtir. Yaratıcı ile yaratılan arasında hiçbir uyum yoktur.
Cenab-ı Hak kendi zatını evlât sahibi olmaktan tenzih edince şu ayetle meleklerden haber verdi:
“Melekler bilakis ikrama lâyık olan kullardır.” Yani melekler Allah’ın kızları değil, bilakis Allah’ın yarattığı, Allah’a yakın olan kullarıdır. Kulluk evlât olmaya aykırıdır. Ancak melekler diğer kullardan üstündürler.
Meleklerin bazı hususiyetleri de şunlardır:
1- “Melekler Allah’tan önce söz söyleyemezler. Onlar sadece Allah’ın emriyle hareket ederler.” Yani onlar sadece Rablerinin kendilerine emrettiği şeyleri konuşurlar. O’nun emrettiği hususlarda Ona karşı gelmezler. Bilakis derhal bu emri yerine getirmeye koşarlar. Allah Tealâ her şeyi bilir ve ilmiyle onları kuşatır. Hiç bir şey O’na gizli kalmaz. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
2- “Allah onların önlerinde olanı da, arkalarında olanı da bilir.” Yani onla­rın geçmişte yaptıkları amellerini de, gelecekte yapacaklarını da bilir. Yani meleklerin sözleri Allah’ın kavline bağlıdır. Amelleri de O’nun emrine bağlıdır. Onlar emrolunmadıkları müddetçe hiç bir amel işlemezler. Yaptıkları ve yapmadıkları her şey Allah’ın ilmi dahilindedir. Allah amelleriyle melekleri rnükâfatlandıracaktır. Melekler de her halleriyle Cenab-ı Hakk’ı murakabe eder, O’nun emrine aykırı davranmaktan kendilerini korurlar.
3- “Melekler ancak Allah’ın razı olduğu kimselere şefaat edebilirler.” Yani onlar Allah’ın razı olduğu ve şefaate lâyık kıldığı kimselerden başkasına şefaat etmeye cesaret edemezler. Bundan dolayı Allah Teala’nın rızası olmaksızın onların şefaat edeceklerine dair ümit beslemeyin.
4- “Melekler Allah korkusuyla titrerler.” Yani onlar bütün bu üstün vasıfla­rına rağmen Allah korkusu ile titrerler, korkarlar, Rablerini murakabe ederler.
Cenab-ı Hak meleklere yaptığı ikramını ve meleklerin kendi nezdindeki yakınlığını tavsif ettikten sonra, onları bu yüce davranışlarıyla tavsif etti. On­lardan şirk koşacak olanları şiddetli bir vaid ile tehdit etti, cehennem azabı ile uyardı. Şöyle buyurdu:
“Onlardan kim ‘Allah değil ilâh benim’ derse işte onu biz Cehennemle ce­zalandırırız. ” Yani onlardan kim -faraza- kendisinin Allah’tan başka -yani Al­lah’la birlikte bir ilâh olduğunu söylerse, tanrılık iddiasında bulunan ve insan­ları kendisine kulluk etmeye davet eden iblis gibi; işte bu iddiasına karşılık onun cezası cehennemdir. Ancak meleklerden hiçbiri, ben (Allah’tan başka) ilâ­hım dememiştir.
“İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” Yani bu şekildeki bir ceza ile nefsi­ne zulmedenleri cezalandırırız. Bunlar da müşriklerdir.
İbni Kesir diyor ki: Bu şarttır. Şartın meydana gelmesi gerekmez. Bu ayet aynen şu ayetler gibidir: “De ki: Eğer Rahman olan Allah’ın bir oğlu olsaydı ona (sizden önce) ilk ibadet eden ben olurdum.” (Zuhruf, 43/81); “Yemin olsun ki, sen eğer Allah ‘a ortak koşarsan hiç şüphesiz amelin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer, 39/65).