١٣١
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلى مَا مَتَّعْنَا بِه اَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فيهِ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقى
(131) ve la temüddenne ayneyke ila ma metta’na bihi ezvacem minhüm zehratel hayatid dünya li neftinehüm fih ve rizku rabbike hayrun ve beka
sakın kendisiyle faydalandırdığım şeylere gözlerini dikme zevceler onlardan bazılarına dünya hayatının ziyneti olarak onları imtihan edelim diye (verilen) Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır
1. | ve lâ temuddenne | : ve sakın uzatma |
2. | ayney-ke | : senin iki gözün, gözlerin |
3. | ilâ mâ mettâ’nâ | : metalandırdığımız, faydalandırdığımız şey(ler) |
4. | bi-hî | : ona, onunla |
5. | ezvâcen | : zevcler, eşler, sınıflar, gruplar |
6. | min-hum | : onlardan |
7. | zehrete | : süs, ziynet |
8. | el hayâti ed dunyâ | : dünya hayatı |
9. | li neftine-hum | : onları fitne (imtihan) etmek için, denemek için |
10. | fî-hi | : onda, o konuda |
11. | ve rızku | : ve rızık |
12. | rabbi-ke | : senin Rabbin |
13. | hayrun | : daha hayırlı |
14. | ve ebkâ | : ve bâki, devamlı |
SEBEB-İ NÜZUL
Sa’lebî’nin, Hz. Peygamber (sa)’in kölesi Ebu Râfi’den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Bir gün Allah’ın Rasûlü (sa)’ne bir misafir geldi. Beni çağırıp yiyecek satın almak üzere yahudilerden bir adama gönderdi. Ona şöyle dememi emretti: “Allah’ın Rasûlü Muhammed sana diyor ki: Bize bir misafir geldi ve ona ikram etmek üzere yanımızda uygun bir şey yoktu. Bana şöyle şöyle bir miktar un sat veya parasını Receb Hilâlinde vermek üzere şöyle şöyle bir miktar un ver.” Yahudi: “Ona, parası daha sonra ödenmek üzere ancak bir rehin verirse satarım.” dedi. Dönüp Hz. Peygamber (sa)’e durumu haber verdim, şöyle buyurdu: “Vallahi ben gökte de kendine güvenilenim, yeryüzünde de güvenilirim. Şayet parası daha sonra ödenmek üzere bana un satsaydı zırhımı satar parasını öderdim.” ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Yine Ebu Râfi’den gelen başka bir rivayetin sonunda onun “Ben daha Rasûli Ekrem’in yanından ayrılmadan “Onlardan bazılarına, denemek için verdiğimiz dünya hayatın süsüne gözlerini dikme.” âyet-i kerimesi nazil oldu fazlalığı vardır.
Taberî’nin kendi isnadıyla Ebu Râfi’den rivayetinde de bu âyet-i kerimenin yanında hadisenin, Hıcr, 15/87 âyetinin de nüzulüne sebep olduğu kaydedilerek olay şöyle anlatılıyor:
Allah’ın Rasûlü (sa)’ne bir gün misafir gelmişti. Beni, Medine’de bir yahudiye, parası daha sonra ödenmek üzere birşeyler almaya gönderdi. O yahudiye geldim, yahudi: “Ancak bir rehin verirse ona parası daha sonra ödenmek üzere istediklerini veririm.” dedi. Geri dönüp bunu Rasûlullah (sa)’a haber verdim. O: “Hiç kuşkusuz ki ben, gökyüzü ehli içinde de kendisine güvenilenim, yeryüzü halkı içinde de kendisine güvenilenim. Al şu zırhımı ona götür (ve rehin bırak).” buyurdular. İşte bunun üzerine “Biz Azîmüşşan muhakkak ki sana tekrarlanan yediyi ve Kur’ân-ı Azîm’i verdik…” (Hıcr, 15/87) ve “Akıbet takvaya erenlerindir.”e kadar olmak üzere işte bu “Onlardan bazılarına, denemek için verdiğimiz dünya hayatın süsüne gözlerini dikme…” âyetleri nazil oldu.
Yine Ebu Rafi’den gelen başka bir rivayette Hz. Peygamber (sa)’in, misafire ikram edecek bir şeyleri olmaması ile yahudiye muhtaç olması ve neticede onun bu güvensizliğine maruz kalmasına üzülmesi üzerine (onu teselli mahiyetinde olmak üzere) bu âyet-i kerimenin nazil olduğu tasrih olunmuştur.
Ancak İbn Atiyye, Sûrenin Mekkî oluşu, hadisenin ise Medine-i Münevvere’de ve hem de Hz. Peygamber (sa)’in ömrünün sonlarında vukubulması sebebiyle âyet-i kerimenin bu hadise üzerine inmiş olmasını zayıf görmüştür.