٨
اِنَّ اِلى رَبِّكَ الرُّجْعى
(8) inne ila rabbikerrü’
Şüphesiz dönüş Rabbinedir
1. | inne | : muhakkak |
2. | ilâ rabbi-ke | : senin Rabbine |
3. | er ruc’â | : dönüş |
إِنَّ şüphesiz إِلَى رَبِّكَ yalnızca Rabbinedir الرُّجْعَى dönüş
AÇIKLAMA
“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” Her şeyi var edip yaratan Rabbinin adı ile başlayarak veya Rabbinin ismine sığınarak oku. Nimetlerin ilkini ve en büyüğünü hatırlatmak için Allah Tealâ kendisini bize yaratıcı olarak vasfediyor. Murad: Daha önce okur yazar olmadığı halde, onu yaratan Allah’ın kudret ve iradesi ile Peygamberinin okumasını emretmesidir. Önceden okuma ve yazmayı bilmese bile, evreni yoktan var eden Yüce Allah peygamberine okuma ve yazmayı öğretmeye kadirdir.
“O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.” Ademoğullarını pıhtılaşmış bir parça kandan, alakadan var etti. Bu da ceninin yaratılması merhalelerinden bir merhaledir. Nutfe olarak başlayıp ardından da Allah’ın kudreti ile kan pıhtısına dönüşür. Adeta bir parça donmuş kan gibidir. Sonra mudğa olur. Bir et parçası gibidir. Sonra kemik, et ve kâmil bir insan olarak yaratılmanın diğer merhaleleri gelir.
Burada şu husus dikkati çekmektedir: Allah Tealâ önce bütün mahlukâtı kapsaması için yaratmayı mutlak olarak kullandı. Sonra da şerefi veya hayat veren yaratılışı ya da, ayet onun için getirildiğinden ötürü insanı hususi olarak zikretti.
Besmelenin bilinen şekli olan “Bismillahirrahmanirrahim” deki “Allah’ın adı ile” değil de, “Rabbinin adı ile” demiştir. Çünkü Rabb fiilî sıfatlardandır. Allah lafzı ise, zat isimlerindendir. Burada ibadeti emretmiştir. Zat sıfatı bir şey gerektirmemektedir. İbadeti fiilî sıfatlar gerektirmektedir. Bu, taate teşvikte daha müessir olmaktadır. Özet olarak: Rab lafzında “Seni terbiye eden, yararını gözeten” manası bulunduğundan Allah adını kullanmamıştır. Hitap, ünsiyet ve ihtisasa delâlet etmesi için gelmiştir. Yani, senin O’ndan başka Rabbin yoktur, demektedir.
“Rabbinin adıyla” diyerek zatını Resulü’ne izafe etmiştir. Kulun taatı Allah için bir yarar sağlamaz. Ondan istediği bir taat veya tevbeyi yaptığında, onu, ubudiyyet vasfı ile kendisine izafe eder. Nitekim “Kulunu yürüttü.” (İsra, 17/1) buyurmuştur.
“Rabbin” ifadesinden sonra “yaratan” sözünü, Allah’ın onu terbiye ettiğine, onu Allah’ın icat ettiğine ve yokken var olduğuna delil olsun diye zikretmiştir. Yaratma ve icat etme bir terbiyedir. Halık=yaratıcı, yani alemi var eden sıfatını da böyle kullanmıştır. Putların ortak olamıyacakları bir sıfatı zikrederek, böylece putları Rab olarak adlandıran Arapların düşüncelerini red etmiştir.
“Oku. Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.” Emredildiğin okumayı yap. Sana okumayı emreden Rabbin her kerimden daha kerem sahibidir. O’nun kereminden biri de, ümmi olduğun halde senin okumanı sağlamasıdır. “Oku” kelimesi tekid için tekrar edilmiştir. Okuma da, ancak tekrar ve iade ile tahakkuk eder. “Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.” sözü, engelin kaldırılması ve Peygamber (s.a.)’in Cebrail’e “Oku” emrinden sonra söylediği: “Ben okuma bilmem.” sözü ile açıkladığı özrünün giderilmesi içindir.
Daha uygun olan görüşe göre: Birinci “oku” sözü ile okumak, ikincisiyle de Rabbinin ismine sığın, manası murad edilmiştir.
Bundan sonra da okumayı yazmayla bitiştirerek şöyle buyurdu:
“Ki O, kalemi (yazı yazmayı) öğretendir.” İnsana kalemle yazmayı öğretti. Bu ise, Allah azze ve celle’den büyük bir nimet ve dil ile ifade gibi insanlar arasında anlaşma için bir vasıtadır. Yazı olmasaydı ilimler kaybolur, bir dinin izi kalmaz, yaşam sürmez, nizam yerleşmezdi. Yazı, ilim ve bilgilerin kaydı, öncekilerin haberlerinin zaptedilmesinin aracı, ilimlerin milletler ve uluslar arasında taşınmasının aletidir. Bilgiler korunur ve üzerine de Allah’ın dilediği kadar ilâve yapılabilir. Uygarlıklar gelişir fikirler oluşur, dinler korunur, hidayet yayılır. Eserde: “İlmi yazı ile kaydediniz.” Denmiştir.
Bunun için de İslâm daveti, okuma ve yazmaya teşvik, onların Allah’ın mahlukâtmdaki ayetlerinden ve rahmetinden olduğunu açıklayarak başlamıştır. Ümmi bir Arap olan Muhammed (s.a.)’in sonsuz mucizesi, okunan bir Kur”an ve yazılan bir kitap olmuştur. Onunla ümmetini ümmilik ve cahillik seviyesinden nur ve ilim ufkuna taşımıştır. Allah Tealâ da bunu hatırlatarak şöyle buyuruyor: “O ümmiler içinde kendilerinden bir peygamber gönderendir ki, onlara ayetlerini okur, onları temizler, onlara Kitab’ı, hikmeti öğretir. Halbuki onlar daha evvel hakikaten apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Cuma, 62/2).
Bundan sonra da fazlının yaygınlığını ve nimetlerinin çokluğunu açıklayarak şöyle buyurdu:
“İnsana bilmediğini O öğretti.” Allah insana kalemle, bilmediği işleri öğretti. Ey Peygamber! Allah’ın sana, ümmetinin yaran için okumayı ve ilimlerden pek çoğunu öğretmesinde de şaşılacak bir şey yoktur. Bir rivayette: “Bildiği ile amel edene Allah bilmediklerini de verir.” denmiştir.
Daha sonra ise, zenginliği durumunda azan insanı kınayarak şöyle buyurdu:
“Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için.” Ey insan! Kendini mal, güç ve çevren ile müstağni görüp de, Allah’ın sana olan nimetlerini inkârı ve isyanda haddi aşmayı bırak, kendine gel.
İnsanın durumu hayret vericidir. Fakir ise güçsüzlüğünü hisseder, ezilir. Eli genişler, gücü ve kudreti artarsa kibirlenir, isyan eder. Müfessirlerin ekseriyetine göre ise, burada insan ile kastedilen Ebu Cehil ve emsalidir.
Sonra ahiretteki ceza ile uyarmıştır:
“Dönüş muhakkak Rabbinedir.” dönüş ve varılacak yer, başkasına değil yalnız Allah’adır. O, her insanı malını nereden toplayıp nereye harcadığı konusunda hesaba çekecektir. Bu cümlenin, tehdit ve azmasının akıbeti konusunda uyarmak için insana hitaba dönüşen üslubuna dikkat edilmelidir.
İbni Ebi Hatim, Abdullah b. Mesud’dan rivayet etti: İki tamahkâr doymaz: Biri ilim sahibi, diğeri dünya sahibi. Bunlar denk de olmazlar. İlim sahibi Rahman’ın rızasını artırır. Dünya sahibi ise, azgınlıkta devam eder. Abdullah sonra: “Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için.” ayetini okudu. Diğeri için de: “Allah’tan ancak alim kulları korkar.” ayetini okudu.
Bu söz, Rasulullah (s.a.)’dan merfu olarak da rivayet edilmiştir: “İki tamahkâr doymaz: İlim isteklisi ve dünya isteklisi.”