١٠
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلى اَجَلٍ مُسَمًّى قَالُوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُريدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُنَا فَاْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبينٍ
(10) kalet rusülühüm e fillahi şekkün fatiris semavati vel ard yed’uküm li yağfira leküm min zünubiküm ve yüehhiraküm ila ecelim müsemma kalu in entüm illa beşerum mislüna türidune en tesudduna amma kane ya’büdü abaüna fe’tuna bi sültanim mübin
resulleri onlara dedi ki Allah’ın zatından şüpheniz mi var? semaları ve arzı yaratan o sizi davet ediyor sizin günahlarınızın bağışlanması için size tehir ediyor belli bir vakte kadar da (azabı) dediler ki siz de sadece bizim gibi bir beşersiniz bizi çevirmek mi istiyorsunuz? babalarımızın taptıkları şeylerden o halde bize getirin açık bir delil
1. | kâlet | : dedi |
2. | rusulu-hum | : onların resûlleri |
3. | e fî allâhi | : Allah hakkında mı |
4. | şekkun | : bir şüphe |
5. | fâtırı es semâvâti | : semaları yaratan |
6. | ve el ardı | : ve arzı (yeryüzünü) |
7. | yed’û-kum | : sizi davet ediyor |
8. | li yagfire | : mağfiret etmek için |
9. | lekum | : sizi |
10. | min zunûbi-kum | : günahlarınızdan |
11. | ve yuahhıre-kum | : ve sizi tehir ediyor, erteliyor, mühlet veriyor |
12. | ilâ ecelin | : bir zamana kadar |
13. | musemmen | : belirli |
14. | kâlû | : dediler |
15. | in entum | : siz, eğer iseniz |
16. | illâ | : ancak, sadece |
17. | beşerun | : bir beşer |
18. | mislu-nâ | : bizim gibi |
19. | turîdûne | : istiyorsunuz |
20. | en tesuddû-nâ | : bizi men etmek, alıkoymak |
21. | ammâ (an mâ) | : şey(ler)den |
22. | kâne | : oldu, idi |
23. | ya’budu | : ibadet ediyorlar |
24. | âbâu-nâ | : babalarımız |
25. | fe’tû-nâ | : öyleyse bize getirin |
26. | bi sultânin | : bir delil, bir sultan, bir mucize |
27. | mubînin | : beyan olunan, apaçık, açıklanmış, açıkça |
AÇIKLAMA
Onların peygamberleri: “Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamak için iman etmeye çağıran ve bir süreye kadar size mühlet veren Allah’tan mı şüphe ediyorsunuz?” dediler. Onlar da “Siz de sadece bizim gibi birer insansınız. Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz” dediler.