١٨
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْازِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمينَ مَا لِلظَّالِمينَ مِنْ حَميمٍ وَلَا شَفيعٍ يُطَاعُ
(18) ve enzirhüm yevmel azifeti izil kulubü ledel hanaciri kazimin ma liz zalimine min hamimiv ve la şefiiy yüta’
Onları uyar, (korkut) yaklaşan (kıyamet) gününden o zaman yürekler dayanmıştır çok tasalı olarak gırtlaklara zalimlere ne bir dost (vardır) ne de itaat edecek şefaatçi
1. | ve enzir-hum | : ve onları uyar |
2. | yevme el âzifeti | : yakın olan gün, yaklaşan gün |
3. | iz(i) | : o zaman, olduğu zaman |
4. | el kulûbu | : kalpler |
5. | ledâ | : yanında |
6. | el hanâciri | : hançereler (boğaz, gırtlak) |
7. | kâzımîne | : korkmuş olarak, korkuyla |
8. | mâ | : yoktur |
9. | li ez zâlimîne | : zalimlere, zalimler için |
10. | min | : den |
11. | hamîmin | : samimi dost, yakın dost |
12. | ve lâ | : ve yoktur |
13. | şefîin | : şefaatçi |
14. | yutâu | : tâbî olunur, hatırı geçer, sözü kabul edilir |