٢٥
فَجَاءَتْهُ اِحْديهُمَا تَمْشى عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ اِنَّ اَبى يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَاسَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَاتَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمينَ
(25) fe caethü ihdahüma temşi alestihyain kalet inne ebi yed’uke li yecziyeke ecra ma sekayte lena felemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf necevte minel kavmiz zalimin
Derken o kadınlardan biri yanına geldi utana utana yürüyerek dedi ki babam seni çağırıyor bize çektiğin suyun ücretini vermek için bunun üzerine varınca ona (başından geçen) kıssayı anlattı korkma dedi o zalim kavimden kurtuldun
1. | fe câet-hu | : ona geldiği zaman |
2. | ıhdâ-humâ | : (kızların) ikisinden biri |
3. | temşî | : yürüyor |
4. | alestihyâin (alâ istihyâin) | : haya ederek, utanarak |
5. | kâlet | : dedi |
6. | inne | : muhakkak |
7. | ebî | : benim babam |
8. | yed’û-ke | : seni çağırıyor |
9. | li | : için |
10. | yecziye-ke | : seni mükâfatlandıracak |
11. | ecr | : bir ecir, ücret |
12. | mâ | : şey |
13. | sekayte | : sen suladın |
14. | lenâ | : bize, bizi, bizimiçin |
15. | fe lemmâ | : olduğu zaman |
16. | câe-hu | : o geldi |
17. | ve kassa | : ve anlattı |
18. | aleyhi | : ona |
19. | el kasasa | : hikâye |
20. | kâle | : dedi |
21. | lâ tehaf | : korkma |
22. | necevte | : sen kurtuldun |
23. | min el kavmi | : kavimden |
24. | ez zâlimîne | : zalimler |